Bazı insanlar, tilki kurnazlığında çıkarları doğrultusunda “benim malım senin, senin malın benim, ne fark eder, biz kardeş değil miyiz” gibi duygu sömürüsü yaparak çeşitli entrikalarla kardeş dediği adamı yavaş yavaş öyle sömürür ki, adam hiç farkına varmaz. Sonradan fark etse bile iş işten geçmiş olur.
Tilki kurnazlığı ile Emperyalistlerin ulusların yaşamında meydana getirdikleri kaos’u irdelemeye çalışacağım.
Küreselleşme; Ülkelerin eşit olmayan şartlarda ekonomik gelişmelerinin hüküm sürdüğü dünya da, kapitalist ülkelerde tekelleşen sermayenin son aşaması olan vahşi kapitalizm’in (Emperyalizm’in); insanlığın evrensel kültürü, evrensel insan hakları, evrensel hukuk ve evrensel etik gibi ortak değer yargılarını kullanarak, ulusların milli-iradelerini (bağımsızlıklarını) yok etme, geleceğinin miraslarını paylaşma, geleceklerini ipotek altına alma ve kimliksizleştirme gibi ikiyüzlü sahtekârlıklarının küreselleşme adı altında yeni-sömürgecilik aldatmacalarıdır
.
Dünya iki kutuplu iken; bir tarafta ABD ve Avrupa emperyalistleri, diğer blokta Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ve diğer sosyalist ülkeler varken; Emperyalist Ülkeler Ortadoğu’da Saddam gibi diktatörler, Siyonist İsrail gibi emperyalistlere hizmet eden ileri karakollar yarattı. Sosyalist Blok’a karşı ABD ve Avrupa Emperyalistleri doğrudan doğruya değil de sinsice Ortadoğu’da çağdışı yönetimler oluşturuyordu. Ulusal kurtuluş savaşı vermiş bizim gibi ülkelerdeki yönetimlere doğrudan müdahale edemiyorlardı. Ne zaman’a kadar komşumuz Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’un son noktayı koyana kadar.
Mihail Gorbaçov, perestroyka (yeniden yapılanma) adı altında sosyalist yapının glasnost (açıklık) politikası ile daha da geliştirileceğini öne sürdü ve tüm dünya da heyecan yarattı. Küreselleşme tuzağına düşen emperyalist işbirlikçisi Gorbaçov’un bu politikası tüm Sovyet alt ve üst yapısında büyük bir trauma yaratarak ülkesini ve Ortadoğu’yu şaşkın bir tavuğa çevirdi. Bu durum ABD ve Avrupa emperyalistlerinin iştahını kabarttı. Sovyetler Birliği’nden azat edilen uluslar ne yapacaklarını şaşırdılar, Sovyet tehdidi olur mu, olmaz mı derken çoğu pembe devrimlerle emperyalistlerin hegemonyası altına girdiler.
Komşumuz Rusya’da yaşanan yeniden yapılaşma ABD ve Avrupa emperyalistlerinin küreselleşme – globalleşme adı altında yeniden dünyayı paylaşma ve sömürgeleştirme projelerinin sinsi politikalarının bir sonucudur. Aslında Mihail Garbacov son halkaydı.
ABD-SOVYET ilişkileri; 1962’de ABD başkanı KENNEDY ile Sovyet lideri KRUŞÇEV’in “barış içinde bir arada yaşama” anlayışı ile başlayan uzun yıllar silahsızlanma adı altında nükleer ve uzun menzilli silahların sınırlandırılması ile devam eden bir süreç içinde ABD’nin CIA ajanlarının çok etkin bir şekilde Sovyet yönetimi içinde oluşturdukları politikalar ile ABD Emperyalizminin Asya devletlerinin savunma gücünü yok ederek sömürgeci anlayışlarına olumlu gelişmeler sağlayan yönetilme modelleri oluşturan ve son halkayı Gorbaçov ile noktalayan ABD Emperyalizminin ikiyüzlü bir politikalarından ibaret olmuştur.
Ortadoğu’da Sovyet tehdidi yok edilince ABD ve Avrupa emperyalistleri bizim ülke dede yönetimde yeni bir anlayış getirmeye ve dayatmaya başladılar.
Neobileralizm’in siyasi partilerimizin politikalarına bir virüs gibi bulaşmasından sonra, ABD ve Avrupa emperyalistlerinin Ortadoğu projelerinin sinsi politikalarının kurbanı olmuş, ülkede milli-ekonomide yaratılan çürümenin ve siyasi kirlenmenin bir sonucu olarakta; nerede ise ulusal egemenliğimizin ve parlamenter demokrasimizin meşruluğu tartışılır hale getirilmiştir.
AB uyum çerçevesinde, yasama üzerindeki baskı ve dayatmalar sonucu, Anayasamız milli-irade’ye tezat yasa ve kanunlarla, değiştirilmiş, ABD’nin “ılımlı İslam” modeli dayatması ile de demokratik ve laik Cumhuriyetimizde, laiklik ve demokrasi anlayışında bir kaos yaratılmıştır.
Geleceğimizin umudu olan gençliğimizde yozlaşmalar yaratarak, bilim ve akıl doğrultusundaki gelişme yerine köleci Ümmet kulluğu anlayışında, çağdışı Humeyni’yi Mustafa Kemal Atatürk’e, İngiliz Emperyalist sömürgeciliğini bağımsız Türkiye Cumhuriyetine yeğleyen (tercih eden) örümcek kafalı gençliğin ve feodal insan modeli bir geri topluma götürülme anlayışı içinde, özgür insan ve özgür ulus bilinci yok edilmeye çalışılmaktadır. Örümcek kafalı insan tipi yaratma tek kutuplu emperyal küreselleşme ikiyüzlülüğün bir ifadesidir.
Sık sık bir takım partiler milli-irade’yi tartışılır duruma getirmektedirler.
Yüce ulusumuz, “benim karakterim bağımsızlık ülküsüdür”. “İradem bilim ve akıldır” diyen büyük kurtarıcı, 20. yy dâhisi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizme ve çağdışı ümmetçi hanedan hâkimiyetine karşı ulusal kurtuluş savaşı vererek büyük bir zaferle milli-irade’yi ortaya koymuştur.
Milli İrade’nin temeli;
1- Ulusal bağımsızlık ve ulusal birlik
2- Çağdaş – demokratik laik cumhuriyet
3- Misak-ı milli sınır
4- Çağdaş ve medeni hukuk’tur.
Normal şartlar altında; ulusal kurtuluş savaşı ile birlikte Milli-irade’nin tecelli ettiği bir ülkede parlamentarizm ile ikinci bir milli irade ve egemenlik tecelli edemez. Böyle bir girişim Mihail Gorbaçov’un Sovyetlerindeki küresel aldatmacasından başka bir şey olamaz.
Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partiler, milletvekilleri kurtuluş savaşı ile tecelli eden milli irade temelinde 1924 Anayasası ile belirlenmiş tartışılması bile mümkün olmayan hukuksal çerçevede parti programları ile milli-irade’ye hizmet etmek üzere seçilerek parlamento çatısı altında milletvekili olarak halkın temsilcisi olmuşlardır. Partilerin ve milletvekillerin oy oranlarının yüzdeleri ne olursa olsun yeni bir milli irade olmaları toplumsal diyalektiğe aykırıdır. Hiçbir ulus iradesini kolayca başka bir ulus veya iradeye teslim edemez. Yeni bir milli-irade ancak ve ancak toplumsal bir devrimle mümkündür. Kurtuluş savaşı gibi.
Bu ulus milli-irade’yi ortaya koyarken milli-demokratik bir devrimle belirlemiştir. Milli demokratik devrimle toprağımızdaki emperyalist işgalciler topraklardan temizlenmiştir. Yine bu ulus milli demokratik bir devrimle, çağdaş-uygar medeniyet ülküsüyle, yönetimdeki feodal yapıyı ortadan kaldırarak, sömürgecilik, mandacılık, tarikat, şıh, şeyh, bey,ağa gibi çağdışı birey kulluğunu yok ederek özgür bireyler ve özgür ulus yaratmıştır.
Hangi politikaların milli-irade’nin ortaya koyduğu çerçevede ne kadar milli-iradeci olduğunun ölçüsü bu doğrultudaki hizmetlerdir.
Ulus’un bağımsızlığı için ne ölçüde milli ekonominin gelişmesinde milli sermaye’nin doğmasına hizmet ediliyor, laik cumhuriyet bir yaşam modeli olduğundan bu yaşamın geliştirilmesinde ne kadar hizmet ediliyor, Misak-ı milli sınır ne şekilde savunuluyor, ulusun geleceği ulusal özgürlük anlamında ne kadar korunuyor, iç ve dış politikalarda bu anlayışlara ne kadar bağlılık gösteriliyor. Çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda bilimsel eğitime ne kadar katkı sağlanıyor, bunlar gibi ortaya konulan politikaların ne kadar milli-irade’ye hizmet ettiğinin ve bağlılığının ölçütleridir.
Çağdaş-demokratik-laik cumhuriyet toplumsal bir yaşam biçimidir. Tek tek bireylerin cumhuriyeti olmadığı gibi bir partinin, derneğin, kurumun, örgütün de olamayacağından her isteyen kendine göre bir milli-irade ortaya koyup tüm topluma dayatması da mümkün olamaz.
Küreselleşme adı altında oluşan AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu), Avrupa Emperyalistlerinin bu yeni-sömürgecilik anlayışlarının sonucudur.
Bugün yeryüzündeki insan ve toplumlar eski toplum ve insanlar değil, bilim ve teknolojinin yarattığı iletişim çağında özgürleşen insan ve toplumları topyekûn savaşlarla sömürgeleştirme daha zor ve ekonomik külfet getirdiğinden emperyalistler, bu gibi ülkeleri kendi içlerinde eritme, kimliksizleştirme ve kaynaklarına kolayca sahip olma politikaları geliştirmişlerdir. Bugün AET içinde 27 ülke, 27 ses var. Fakat her ses eşit şartlarda ortak değildir. Güç tekelci kapitalistlerin elinde, söz onlarda, yönetmekte onlardadır. Bazı ülkeleri de ülkemiz gibi oyalama taktikleri ile zamana yayarak o süreç içinde uyum çerçeveleri altında, uyum yasaları çıkartarak, dayatmalarla tekelci firmaları tarafından kaynaklarına sahip olmaktalar. Diğer taraftan güç dengesini kırarak ulusal kimliklerini ve bağımsızlıklarını yok ederek AET’nin arka bahçesi haline getirmeye çalışmaktadırlar.
Küreselleşen ve globalleşen bir dünya’nın aktörleri birinci ve ikinci dünya savaşlarında, ülkemizde dâhil dünyayı paylaşmak için tüm dünya ezilen uluslarına savaş açan ABD emperyalizmi başta olmak üzere Avrupa emperyalistleri değilmiydi. Bu emperyalist ülkelerin emperyalist karakterlerinde eskiye göre hiçbir değişim söz konusu olmamıştır. Sadece eskiye göre topyekûn savaşla mazlum ulusları sömürgeleştiremeyeceklerinden, yeni-sömürgecilik anlayışları ile küreselleşme adı altında milli-iradelerini yok edip ulusları tek tek avlama politikaları geliştirmişlerdir. İnsanlığın ortak kültürü, evrensel hukuku, insan hakları gibi değer yargılarını kullanarak ülkeleri yeniden sömürmeleştirmeden, yıkımdan, bu ülkelerde kaos yaratmadan başka amaçları nedir? Emperyalistler diktatörler, çağdışı yönetim modeli yaratıp işlerine gelmediği zaman “nükleer silaha sahip” diye o ülkeleri Irak, Afganistan’da olduğu gibi mahvetmiyorlar mı? İnsanlık dışı en zalim zorbalıklarını gösterip o ülkeleri içinden çıkılamayacak bir kaosa ve mutsuzluğa itip köleleştirmiyorlar mı?
İşte; bizim milli irade ancak bu şekilde yok edilebilir. Ulus kimliksizleştirilir, milli irade yok edilir. Bundan sonra koyulacak ulusal milli-irade bir barış ortamında imkân olamaz.
Tabi ki, ulus olarak tüm uluslar ile evrensel anlayış çerçevesinde, emperyalist tehlikeyi göz ardı etmeden, iyi ilişkiler, ekonomik, sosyal, kültürel ilişkilerde bulunacağız. Ulus olarak kendimizi yalnızlığa itmenin imkânı yoktur. Küreselleşme çerçevesinde bağımsızlık, ulusal çıkar, özgür ULUS bilinci ile tüm ilişkiler de ulusal kimliğimizle ve ulusal dinamiklerimizle evrensel ilişkiler içinde bulunmalıyız.
Kurtuluş savaşımızla toplum tarihimize yazdığımız ulusal destanı ve ortaya koyduğumuz milli-irade gücümüzü çağdaş laik ve demokratik cumhuriyetimizi yozlaştırmaya fırsat verildikçe büyük traumalar ile ulusal kimliğimiz, bağımsızlığımız ve milli irade yok edilir.
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
vetheknurettinozturk@hotmail.com