ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA’DA
HALK HAREKETLERİNİN
PERDE ARKASI
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
‘’Buz dağının görünmeyen kısmı’’:
Varlığın sırları saklı senden , benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizim ki perde arkasında , dedi-kodu
Bir indi mi perde , ne sen kalırsın,ne ben.(HAYYAM)
Tunus’ta başlayan bir yangının… aynen bir ormanın çatır çatır yanması gibi…Sonra Mısır ve diğer Arap ülkelerinden Yemen, Bahreyn ,Irak,İran,Suriye, Libya, Kuveyt, Umman, Cibuti, Moritanya da kıpırdamalar olması…Ve olması muhtemel hareketlenmelerin BAE, Suudi Arabistan,Ürdüne sıçraması… …Gittikçe tüm Arap coğrafyasına yayılma gösterme ihtimalleri karşısında…Tüm toplum bilim uzmanları,bilim adamları, akademisyen prof.ler, köşe yazarları heyecanla senaryo üretmeye başladılar: Bir çoğu bu halk hareketleri…Adına ‘Tunus Devrimi, ’Yasemin Devrimi ’, ’Twitter, facebook devrimi’,Mısırda ‘Nil Devrimi ‘gibi devrim fırtınalarını yakıştırdılar…Bir kısım ekonomist yazarlar,otoriter liberalizmden totaliter liberal ekonomiye geçiş süreci yaşandığı…Bir kısım sosyal bilimciler Amerikan,Türkiye örnekliğinde yönetilmek istedikleri…Demokrasi ve özgürlük talepleri…yoksulluktan ve otoriter diktatörlükten kurtulmak ve değişim istemlerinden kaynaklanan devrimci halk direniş hareketleri olduğu yönündeki yorumlar, bu haklar adına yapılmaktadır.
On birinci yüzyılda yaşamış bir düşünce adamı ve şair olan Hayyam’ın şiirinde belirttiği gibi ‘varlığın sırları saklı benden ,senden/bizim ki perde arkasında ,dedi-kodu)…Evet ‘dedi kodu’ da olsa Hayyam yaşadığı çağda ,sahip olamadığı ama bir sır perdesi olduğunun farkında olmasını bildiği halde; sırları çözmedeki bilimsellik yaşadığımız yüzyıl insanında var olmasına rağmen… O zamandan bu tarafa toplumsal evrim sürecindeki birikim ve insanlığın sosyal toplum devrimleri , sıçrama yaptığı ve yaşadığı çağdaş toplum deneyimleri var olmasına rağmen … Uzayın derinliklerindeki bir çok sırları bile çözen insanoğlu , 21.yy’ da Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkeleri halklarının yaşamı üzerine çöken sis perdesinin sırlarını çözemeyecek bir çıkmaz içine düşüren… küresel emperyalistlerin yeni sömürgecilik stratejileriyle , halkların kafalarını bulandırarak çağdışı yönetilme anlayışlarıyla iliklerine kadar sömürerek kölelik zincirlerini kırabilme noktasındaki aydınlanmalarının ve örgütlenmelerinin önüne eksen şaşırtıcı, emperyalist sömürü çarkını işletecek toplum mühendisliği ile barikatlar koymasındandır…
Bu coğrafya da yaşayan büyük çoğunluk halklar: Çağdaş ve uygar dünyanın evrensel insan hak ve özgürlüklerinden, çağdaş hukuk ve çağdaş toplum yapısındaki kazanımlarından çok uzak … Ortaçağ anlayışının hakim olduğu teokratik eksenli feodal toplum yapısı içindeki aşiretlerin küresel emperyalist odaklarla işbirliği içindeki zalim otoriter faşist diktatörlüklerinin acımasız egemenliğinde… Çağdaş insan olmanın mutluluğuna eremeyen bu halkların insanlarının çağdaş değerlerinden yoksunluğu, yoksulluğu ve diğer taraftan sınıfsal bir bilinçle emek örgütlenmeleri olmamasından… Aşiret ve tarikat yapılanması içindeki feodal inançlarının , aşiretler arasındaki paylaşımdan doğan çıkar ilişkilerinde istismarı kolayca tarihsel süreç içinde yapıla gelmiş olması… Bu gün de bu hareketlerin bir devrimsel dönüşüm sağlamaya yönelik halk hareketleri olmadığı ve toplumsal diyalektiği oluşturan halkçı , yeterli kriterlerin varlığı bu hareketlerde görülmemektedir.
Toplumsal diyalektiğin halkçı değişimini sağlayacak olan en temel kriter direnişin inisiyatifinin halkta olmasıdır. Değişimi sağlayacak bir çağdaş örgütsel yapılanması olmayan halkın güçlü örgütlü feodal aşiret ve tarikat yapılanması karşısında direniş göstermeleri ve başarmaları mümkün değildir.
Ve tüm bu coğrafya’da görülen direnişlerin inisiyatifinin halk hareketlerinde olmadığını gösteren en büyük kanıt, bu hareketlerin küresel emperyalizme karşı bir tavır sergilememiş olmasıdır. Oysaki bu coğrafya da halkçı bir değişimin olabilmesi için, feodal sosyal yapının yaşamasını sağlayan içindeki tarikat – aşiret- küresel emperyalist işbirliğinin mahkum edilmesi ile mümkündür.
Bu gün için bu hareketlerin küresel emperyalistlerce organize edildiği … Küresel emperyalistlerin yaşadığı krizler ve eski ile yeni gelişmekte olan emperyalistler arasındaki dünyayı yeniden paylaşım rekabetleri … Küresel emperyalistlerin baş aktörü ABD emperyalizmi ve çökmekte olan Avrupa emperyalistlerinin ittifakı … Bu ittifakın Irak ve Afganistan sendromlarını buralarda da yaşamamak için … Sosyo-ekonomik toplumsal yapıları aynı olan bu ülkelerdeki feodal ilişkilerden ve haklarının işsizlik, yoksulluk ve çağdaş dünyanın nimetlerinden yararlanma taleplerini de istismar ederek sinsice iç savaş çıkartarak hakları birbirine kırdırtarak … Köhnemiş diktatörlerin yerine nöbet değişimi yaptırma ve halkların bu insani çağdaş taleplerine karşı örgütsel güc oluşturmadan dirençlerini yok etme ve diğer taraftan emperyalistlerin huzurunu kaçıran radikal İslami hareketleri kendi kontrollerine almak için… BOP (Büyük Ortadoğu projeleri) kapsamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının yönetim şekillerini ‘ılımlı İslam’ modeli adı altında teokratik eksen yapılanmasında yeni otokratik ve totaliter faşist dikta yönetimleri,emperyalist çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek için… Tüm bu coğrafyada iç savaş yaratmak olmuştur. Bu hareketlerden emperyalistlerin bir sarsıntı yaşadığı da görülmemektedir.
Bu coğrafya da ülkelerde gelişen hareketlenmelerin birbirine halkçı domino etkisiyle alevlenip yayılması söylemleri , emperyalist odaklı bir projenin gerçekliğini gizlemekten çok uzaktır. Bu hareketlerde emperyalist bir planlanmanın olmadığın da yanılmayı çok isterdim. Bu düşüncem: Bu coğrafyada ki halkları küçümsediğimden değil, bu halkların otoriter feodal diktatörlerin yönetimleri ve emperyalist sömürge anlayışlarıyla çağdaş değerlerinden yoksun hale getirilerek uzun bir tarihi süreç onurları ile birlikte sömürülmüş olmaları , çağdaş toplum bilim, bilinç ve değişim sağlayacak örgütlenme yaratısından güçsüz olduklarından kaynaklanmaktadır.
Bu coğrafya da yaşayan halkların ekonomik kaynaklarının başında gelen petrolün feodal yapılarındaki aşiretlerin ve emperyalist tekelci firmaların ortaklaşa sömürmeleri, milli bir değer taşıyan ekonomik yapılanmanın da olmadığından ve çoğunluğunu bu firmalar taşeron yabancı firmalarla üretim sağlama durumunda olması, ekonomik kaynaklarında kendilerine bir istihdam yaratmadığından, bu halkların üretim- emek gücünde örgütsüzlüğü feodal kültürün kölesi durumunda kalmaları geri toplumsal yapıyı güçlendirmektedir.Üretici yetenekleri kazandırılmamış bu halkların tüketim ekonomisi içinde emperyalizmin bir pazarı durumunda daha da sömürülmeleri ortamını doğurmuştur.
Ortadoğu , Kuzey Afrika ve dünyanın başka bölgelerinde geri kalmış feodal- komprador kapitalist karakter taşıyan toplumsal yapıların hiçbiri yaşadığımız çağın kapitalist-emperyalist toplumun siyaset ve politikalarının dışında olduğu düşünülemez. Bu geri kalmış toplum yapılarında da kapitalizmin temel çelişkisi olan emek-sermaye ilişkilerindeki çelişkiler vardır. Emperyalizmin yayılmacı sömürü çarkı içinde dizayn edilen çağdışı yönetim modelleri anlayışları; toplumsal yapının özündeki temel olan bu emek-sermaye çelişkilerini örtecek feodal ilişkilerin ve feodal kültürün toplum yaşamında etkin kalmasını sağlamaktadır. İşte bu yaratılan durum toplumsal yapının kimliği temelinde etnik, ümmetçi, ırkçı şövenist ve milliyetçi yönetim anlayışları son yaşadığımız çağın sınıflı kapitalist toplumun sömürü çarkının işlemesini sağlayan zemini hazırlayan unsurları teşkil etmektedir.
Sonuç olarak: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde halkçı bir domino etkisi olmasa da ,küresel emperyalizmin stratejileri doğrultusunda planlanan bir halk hareketi görüntüsü de olsa, bu hareketler: Tunus’ta Zine el Abidi’nin 23,Mısır’da Hüsnü Mübarek’in 29,Yemen’de Ali Abdullah’ın 32,Sudan’da Omer Hassan’ın21 ve Libya diktatörü Muammar al-Gaddafi’nin 41 yıllık diktatörlüklerini sonlandırmış olsa da, şu aşamadaki hareketlerin çağdaş anlayışlı halkçı bir sistem değişimi yaratamayacağı aşikardır…Ama shakespeare’in dediği gibi : ’Bazı yıkılışlar,daha parlak kalkınışların teşvikçisidir.’
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki bu hareketler yüzyılların zulmü altında yaşayan hakların çağın aydınlanma ekseninde… Dilerim; bir domino etki yapar…Dünyayı cehenneme çeviren emperyalizme,her türlü gericiliğe ve sömürüye karşı insan olmanın yüceliğiyle,tüm bu coğrafyanın halklarının omuz omuza tüm yüreklerin bir can olmasıyla; bir şafak vakti .enternasyonalist marşıyla kurtuluş meşalesinin yakılarak,onların da bir domino etki yaparak dünya ‘ya dalga dalga yayılmasını sağlamaları neden olmasın.
Yine son noktayı, Hayyam ’ın iki dörtlüğü ile koyalım:
Sen nesin, varlık nedir, nerden bileceksin?
Dünyan esen yol üstüne konulmuş senin.
İki yokluk arasında bir varlık senin ki;
Hiçlik ne varsa çevrende, sen de bir hiçsin.
Bu sarayın başı göklerdeydi bir zaman;
Padişahlar girer çıkardı kapısından .
Şimdi duvarında bir kumru; Guguk,diyor
Guguk. guguk, o şanlı günlerin ardından.
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK