vetheknurettinozturk
p  
  ANA SAYFA
  İNSAN HAKLARI
  ÖZGEÇMİŞİM:VETERİNER HEKİM NURETTİN ÖZTÜRK
  ŞİİRLERİM-6
  ŞİİRLERİM-5
  ŞİİRLERİM-4
  ŞİİRLERİM-3
  ŞİİRLERİM-2
  ŞİİRLERİM-1
  ANI-KÖYÜN GÖNÜLLÜ BEKÇİLERİ
  MAKALE-KARANLIĞIN İÇİNDEN IŞIK YARATABİLMEK
  MAKALE-TERCİH ÇAĞDAŞLIKTAN VE DEMOKRASİDEN YANA OLMALIDIR
  MAKALE-DALGALAR ALIP GÖTÜRÜYOR TÜM ÇAĞDAŞ KAZANIMLARI
  MAKALE- EMPERYALİZM HEDEF ŞAŞIRTIYOR
  MAKALE:TARİHİ FIRSAT İYİ DEĞERLENDİRİLMELİ
  ANI:DELİ KASIM
  ANI:YAKINDA YAKINDA(ANI)
  MAKALE- İNSANLIĞA HİZMET EDENLERE VERİLEN ÖDÜLLER
  ÖYKÜ:TAPTIK
  MAKALE:BİLLOSU
  ÖYKÜ.-ZİLO İLE ZİLLİ
  MAKALE-20,YY SOSYALİZMİNE ELEŞTİREL BAKIŞ
  MAKALE-ZAMANI GELDİ ODAK NOKTADA BULUŞMALI
  MAKALE-OLEY HANOŞ BEY AMCA MUHTAR
  MAKALE- KARANLIĞA SÜRÜKLENME ÇABASI
  MAKALE-GARANGUŞ KULU EMİ
  MAKLAE-MUHTAR AMCANIN BAKKALI
  MAKALE-SOL SİYASET TABANDA DUYARLILIK YARATMALI
  MAKALE-ÖZGÜR İRADESİ VE ŞEFFAF OLMAYAN SİYASET KARA DELİĞE GÖMÜLÜR
  MAKALE-BAHAR YAKLAŞIRKEN
  MAKALE-YAŞAMIN DİNAMİKLERİ
  MAKALE-DENK OLMAYAN DENKLEMLER
  MAKALE-KAVGANIN ŞAFAĞINDA ÖZGÜRLEŞEN OVALILAR VE DAĞLILAR
  MAKALE-EZO’NUN İSTANBUL SEYAHATI
  MAKALE- HUKUK AYAKLAR ALTINDA OLURSA
  MAKALE-GELECEK SINIFSİZ TOPLUMA GİDİŞ YÖNÜNDEDİR
  MAKALE-78 KUŞAĞI DEVRİMCİ GENÇLERİN DÜNYASI
  MAKALE-DOWNER COW SENDROMU (YATALAK HASTALIĞI)
  MAKALE-SEÇİMLER VEHALK AVCILIĞI(DEMAGOJİ)
  MAKALE-ÖLDÜRÜLEMEYEN İNSANLIĞIN ÖYKÜSÜ
  MAKALE-DEDEMİN AHIRINDAKİ SERVET
  MAKALE- SEÇİM SANDIĞINDA HANGİ SİYASİ PARTİ GÖRÜLMELİDİR?...
  MAKALE-ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ İSTİYORUZ!..
  MAKALE-ADALET TERAZİSİNİN İBRESİ
  MAKALE-ÇÖKÜŞ
  MAKALE-SÜMBÜL NİNE
  MAKALE-ÇAĞDAŞ DEVRİMCİ AYDIN YAZARLARIN SORUMLULUĞU
  MAKALE-TORUNLARI DİNLEYİN KARDEŞİM..!
  MAKALE-ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ VE HAK DİRENİŞİ
  MAKALE-DEMİRCİ HACI NEVO
  MAKALE-SÖYLENE SÖYLENE YILDIZLARA GİTTİLER...
  MAKALE-ARADIĞINI BİLMEYEN BULDUĞUNU ANLAMAZ
  MAKALE-SATILIK KÖY
  MAKALE-TÜM DÜNYA YAMALI BİR BOHÇA
  MAKALE-90. YILINDA KURULUŞ RUHU İLE LAİK CUMHURİYET KUTLANMALIDIR
  MAKALE-CUMHURİYETİN YALPALAMA DÖNEMLERİ
  MAKALE-KÖRDÜĞÜM
  MAKALE-ORTAÇAĞ SERÜVENCİLERİNİN NİYETİ BAŞKA
  MAKALE-DUVARLARIN ARKASINDAKİ GÖLGELER
  MAKALE-DÜNYANIN KURULUŞU BÖYLE DEĞİL!..
  MAKALE-SIRTINI DAYADIĞIN DUVARLAR YIKILIYOR FARKINDA MISINIZ ?..
  MAKALE-EMPERYALİST SAVAŞLAR
  MAKALE-ŞAFAK VAKTİNDE
  MAKALE-GÜZEL KARDEŞİM
  MAKALE-ALİ ÇAVUŞUN DON LASTİĞİ
  MAKALE-ARARATIN OĞLU BATTAL
  MAKALE-EVRENSEL KİMLİKLİ İNSAN
  MAKALE-VATANI BÜYÜTMEK
  MAKALE-NİNNO SEFER
  MAKALE-DUVARLARLA SAVAŞANLAR
  MAKALE-SİYASİ ÇİZGİ
  MAKALE-HEYKELTRAŞ HÜSNÜ
  MAKALE-STATÜKOCU SİYASET
  MAKALE-YOLUN SONU
  MAKALE-GÜLLÜBAĞ'IN IŞIĞI SÖNDÜ
  MAKALE-TUZAK
  MAKALE-EN ETKİN AKİL TARİH BİLİNCİDİR
  MAKALE-EMPERYALİZMİN KÜRESEL SÖMÜRGECİLİK STRATEJİSİ
  MAKALE-İPİN UCUNU KAÇIRMAMAK GEREK
  MAKALE-BARIŞ SÜRECİNDE TEPKİLERİN OLUMSUZ DERİNLEŞMESİ
  MAKALE-ÖRGÜTLÜ DEMOKRATİK KÜRESEL GÜÇ
  MAKALE-MUTLULUK VE BİZARLIK ÜZERİNE
  MAKALE-TOPLUMLARDA PSİKOLOJİK ORTAM VE DÜŞÜNCE
  MAKALE-ÇAKAR ALMAZ
  MAKALE-GÖZÜ KARA GAZETECİ ÖNER DAŞDELEN
  MAKALE-BARIŞ YOLU
  MAKALE-ZORUNLU UYGUNLUK YASASI HAKKI
  MAKALE-AYDINLANMA MEŞALESİ NASIL SÖNDÜRÜLDÜ?..
  MAKALE-FAŞİZM DEVLET POLİTİKASIDIR
  MAKALE-KAMUOYUNUN YOK SAYILMASI
  MAKALE-''BELLEĞİMDE MEZAR TAŞLARI
  MAKALE-ÖLÜMSÜZLEŞMENİN TORPİLİ YOK
  MAKALE-KOKARCA MI OLDUN?..
  MAKALE-KORKUNUN PANZEHİRİ BİLİNÇTİR
  KUTLAMA:ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ
  MAKALE-SORUN NEREDE ?..
  MAKALE-ÇÜRÜYEN KAPİTALİZM CAN ÇEKİŞİRKEN
  MAKALE-SOSYAL EVRİMİN PUSULASI
  MAKALE-PAZARTESİ SENDROMU
  MAKALE- KIYAMET SENARYOLARI
  MAKALE-HER ŞEY BİR BÜTÜNÜN İÇİNDEDİR
  MAKALE-DOĞANIN DİYALEKTİK GELİŞİMİNDE İNSAN
  MAKALE- ÖLÜMSÜZLÜK ÜZERİNE
  MAKALE-GÜRCİSTAN'DAN OT İTHALI
  MAKALE-CUMHURİYET,DEMOKRASİNİN RUHUDUR
  MAKALE-ORTADOĞU YANGINI VE YAŞAMA HAKKI
  MAKALE-KÜRESEL DEMOKRASİ ALDATMACASI
  MAKALE-TUTMAYAN HESAPLAR
  MAKALE-AYDINLIK DEVRİMCİ BİLİMSEL DÜŞÜNCEDEDİR
  MAKALE-YAŞAM VE ÖLÜM
  MAKALE-ÇAĞDIŞI ANLAYIŞ KARANLIĞINA GÖMÜLÜR
  MAKALE-DÜNYA BARIŞ GÜNÜ
  MAKALE-BÜYÜK TAARRUZ
  HER GÜNÜNÜZ BAYRAM OLSUN
  MAKALE-BİLİMSEL SOSYAL DEVRİMİN DİYALEKTİĞİ
  MAKALE-TİLKİ İLE ACEMİ KURNAZ KARGANIN PLATONİK AŞKI
  MAKALE-ORTADOĞU ŞEYTAN ÜÇGENİ
  MAKALE-.TOPLUMLARIN PARLAYAN GÜNEŞLERİ
  MAKALE:EKOSİT-JENOSİT, İNSANLIK SUÇLARI
  MAKALE-ÖLÜMSÜZLEŞENLER
  MAKALE-ORTADOĞU BATAKLIĞI
  MAKALE-SÖZÜN GÜCÜ DEMLENMİŞ İLİMDİR’
  MAKALE-ANADİL'DE EĞİTİM ÜZERİNE
  MAKALE-SİYASİ VE ULUSAL İRADE
  MAKALE-27 MAYIS 1960
  MAKALE-AKBABAGİLLER(LEŞÇİ ASALAKLAR
  MAKALE-EMPERYAL KÜRESELLEŞME ULUS'LARIN MİLLİ İRADELERİNİ YOK EDEN YENİ-SÖMÜRGECİLİK ALDATMACASIDIR
  MAKALE-ALGI KANALLARIMIZ TIKANMIŞ MI?..
  MAKALE-TOPLUMLARDA SOSYAL ADALET KARMA EKONOMİK SİSTEMLE MÜMKÜNDÜR
  MAKALE-KEMİRGENLER ( SEVİMSİZ PARAZİTLER)
  MAKALE:YOSUNLAŞAN SİYASET
  MAKALE-GUGUKGİLLER (KULUÇKA ASALAKLARI)
  MAKALE-UTANMAZ EŞEĞİN YAPTIĞINA BAK HELE!..
  KUTLAMA_15 NİSAN DÜNYA SANAT GÜNÜ
  MAKALE_YAŞAM DİNAMİĞİNİN VAROLUŞU ÜZERİNE EKOSİSTEMİN ETKİSİ
  MAKALE- EMPERYALİST OLİGARŞİ İŞBİRLİKÇİLERİ
  MAKALE-YILDIZLARINI ARAYAN İNSANLAR
  MAKALE-BİLİMSEL VE AKILCI DÜŞÜNCE TOPLUMSAL YAŞAMDA EGEMEN OLMALIDIR
  NEVRUZ(NEWROZ)-SEVGİ GÜZELLİK İSTER
  MAKALE-DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
  MAKALE-TOPLUMLARDA ÖNYARGISAL HÜKÜMLER NEDEN ETKİN HALE GETİRİLİYOR?...
  MAKALE-ÜRETİMSİZLİK VE İŞSİZLİK ÜLKEYİ SÖMÜRGELEŞTİRİYOR
  ANMA-ÇANAKKALE ZAFERİNİN 97.YILI
  MAKALE-ÖZGÜRLÜĞE SÜZÜLEN IŞIK
  MAKALE-ÖLÜMSÜZLEŞEN DOST
  MAKALE-DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMÜN SOSYAL BOYUTU
  MAKALE-14 ŞUBAT 'SEVGİLİLER GÜNÜ'
  MAKALE-ÖZGÜR İNSAN VE ÖZGÜR TOPLUM
  MAKALE-TOPLUMLARDA UNUTTURULAN TARİH BİLİNCİ
  MAKALE-YAKIŞTIRMA
  MAKALE-GÜNEŞİN ÇOCUKLARI ZOR DURUMDA
  MAKALE-SUÇLU KİM?..
  MAKALE-YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER
  İZİN :VETERİNER HEKİM NURETTİN ÖZTÜRK
  MAKALE -İNSAN:BEN MİYİM?...O MU?...
  MAKALE-YEMİN BOYKOTU ÇÖZÜM DEĞİL!..SİYASETE AĞIR BEDEL ÖDETİR...
  MAKALE-AYDIN OLMA SORUMLULUĞUNU DUYUMSATAN VETERİNER HEKİM'LİK MESLEĞİNDE ÇALIŞMA KOŞULLARI
  MAKALE-HİZİPÇİLER VE FIRSATÇILAR İŞ BAŞINDA
  MAKALE-İLKESİZ SİYASETİN MAHKUMİYETİ
  MAKALE-NEO-LİBERAL ENTEL SÜLÜKLER
  MAKALE-DEMOKRASİ ANLAYIŞINA VE KÜLTÜRÜNE SAHİP OLMAYAN SİYASET
  MAKALE-YETER !..BENİ BUNALTTINIZ !..
  MAKALE-KARANLIKLAR AYDINLATILDIKÇA VE RENKLER KAYNAŞTIKÇA İKTİDARIN UFKU DARALIYOR
  MAKALE-MUHALEFET SİVAS'IN ÖTESİNDE GÖRÜLÜNCE İKTİDAR HAVALE GEÇİRMEYE BAŞLADI
  MAKALE-HEDEF KİTLE TABANINDA DİNAMİZM YARATAMAYAN SİYASİ PARTİLER İKTİDAR OLAMAZLAR
  MAKALE-SAĞIRLAŞAN SİYASET
  MAKALE:BİR ÇILGIN PROJEDE BENDEN,ÇAĞDAŞLAŞMA VE UYGARLAŞMA PROJESİ
  MAKALE:ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ SEMBOLÜ,'UCUBE' İNSANLIK ANITI İDAM EDİLİYOR
  MAKALE-YÜREKLERİN SES OLDUĞU MEYDANLAR
  MAKALE-EBELENEN DEMOKRASİ
  MAKALE :ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA'DA HALK HAREKETLERİNİN PERDE ARKASI
  MAKALE-SANAT İNSANIN YAŞAM MÜCADELESİNİN BİR OLGUSUDUR
  MAKALE-REFARANDUM'DA AKIL TUTULMASI YAŞANMASIN
  MAKALE-NATO'NUN İŞLEVİ DAHA DA ARTTI
  MAKALE-SİSTEM DEĞİŞİME GEBEDİR
  MAKALE-ORTAÇAĞ'IN KARANLIK DESPOTİKLERİNE VERİLEN PRİM LAİK-CUMHURİYETİN RUHUNU İNCİTMİŞTİR
  MAKALE-KARAÇARŞAFLI,TÜRBANLI SOL TAKİYECİLİĞİ
  MAKALE-YA TUZ KOKARSA!
  MAKALE- EMPERYALİZM KUŞATMASINDAKİ ULUSLARIN BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ
  MAKALE-EMPERYALİZM TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜ ÇÖKERTMİŞTİR
  MAKALE-SOSYAL DEVLET NİTELİĞİ'NİN ZAYIFLAMASI TOPLUMUMUZU CEMAATLEŞTİRMEYE İTMİŞTİR
  MAKALE-KIRSAL KALKINMA VE EKONOMİK BAĞIMSIZLIK KARMA EKONOMİK SİSTEMLE MÜMKÜNDÜR
  GÖZLEM:EVRENSEL KÜLTÜREL DEĞERLER İLE KAYNAŞAMAYAN TOPLUMLAR
  MAKALE-ÜLKEYİ YÖNETMEYE TALİP OLANLAR
  MAKALE-DEVLETLER DÜZEYİNDE DIŞ POLİTİKA
  MAKALE-YENİDÜNYA STRATEJİ VE GÜÇ
  MAKALE-TEPEGÖZ(ABD VE AVRUPA EMPERYALİSTLERİ) KAFKASYA'DA İLK RAUND'DA BASATIN TOKADINI YEDİ
  MAKALE-KÜRT SORUNU ÜZERİNE
  MAKALE-SAMSUN'DA DOĞAN GÜNEŞ
  MAKALE- BİR YUDUM İNSAN
  MAKALE-SOYADI KÜÇÜK AMA YÜREĞİ BÜYÜK KAĞIZMAN'LI OZAN VE YAZAR SAİT KÜÇÜK
  MAKALE-EMPERYALİST KÜRESEL KRİZİN PANZEHİRİ IRAK'LI GAZETECİNİN SİHİRLİ PABUÇUDUR
  MAKALE-ABHAZYA VE OSETYA SORUNU ÇÖZÜM-BARIŞ
  NAZIM HİKMET RAN
  MAKALE-HABERİN YENİ ADRESİ BURHANETTİN YIMAZ PARLAMENTOYA TAŞINMALIDIR
  IĞDIR YÖRESİNDEN GÖRÜNTÜLER
  GRUP EZGİLİ YÜREK
  BİLİM VE TEKNİK
  GAZETELER
  FOTOĞRAFLAR
  KİTAP KÖŞESİ
  ATATÜK'ÜN İZMİR İKTİSAT KONGRESİ KONUŞMASI
  MAKALE-KÜRESEL DÜNYADA BESLENME SORUNLARI
  ALINTI -EYVALLAH GÖZÜM
  ALINTI-ZÜMRÜD-Ü ANKA SİMURG
  ALINTI-SOKRETESİN SAVUNMASI
  ALINTI-ÖMER HAYYAM
  ALINTI-ŞEYH BEDRETTİN
  ALINTI-HACI BEKTAŞ VELİ
  ALINTI-NEYZEN TEVFİK
  ALINTI-ARAS BİZİM İÇİN HAYAT DEMEK!
  ŞAİR:Y.FAHRETTİN KARAHAN
  ULUSLARARASI İLİŞKİLER
  Ziyaretçi defteri
  Gazete
  İletişim
  ANASAYFA-2
  KUŞLAR
BİLİM VE TEKNİK
 



Hazırlayan: İnci Ayhan
Web Uygulama: Sadi Atılgan
         

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/kisilik.htm

PSİKANALİTİK YAKLAŞIM: BİLİNÇALTINDAN NOTLARPSİKANALİTİK YAKLAŞIM: BİLİNÇALTINDAN NOTLAR
KİMİM BEN?


Sigmund Freud

Bugün, hangi kitapçıya giderseniz gidin "Psikoloji" başlığı altındaki rafların en göze çarpıcı sıralarına onlarca kitabıyla Sigmund Freud'un yerleştiğini görüyorsunuz. Bu saptamaya paralel olarak, küçük çaplı bir test yaparak sokaktan geçen ilk 100 kişiye psikolojiye dair bildikleri birkaç ismi saymalarını istesek, Freud'un ilk sırada gelme olasılığı oldukça yüksek görünüyor. Her ne kadar bir tıp profesörü olsa da, psikoloji tarihine bu denli derin bir mühür basan bu figürün kuramlarını bir kez daha hatırlayalım istedik. Kendi deneyimledikleri ve hastalarının klinik incelemelerine dayanarak kişilik kuramı ve akıl hastalıkları üzerine yoğun çalışmalarda bulunan Freud, 4 ana unsurun altını çiziyordu: Bilinç seviyeleri, kişilik yapısı, kaygı ve psikolojik savunma mekanizmaları ve gelişimde psikoseksüel evreler.

Bilinç Seviyeleri ve Buzdağı Benzetmesi

Freud'un bilincin çeşitli katmanlarından bahsettiği kuramı "topografik zihin modeli" olarak da adlandırılıyor. Topografinin sözcük olarak yer betimi anlamına geldiğini göz önünde bulunduracak olursak buzdağı ve bilinç arasındaki benzeşimi kurmak çok da zor olmuyor. Çünkü Freud, bilinci bir buzdağına benzeterek farklı bilinç aşamalarını bu buzdağının suyun altında ve üstünde kalan kısımlarıyla, yerlerini su seviyesine göre betimleyerek bağdaştırıyor. Dolayısıyla su seviyesini bilinç eşiği olarak düşünürsek, bu eşiğin altında bilincin en büyük alanını oluşturan bilinçaltının yattığına inanıyor. Bilinç ve bilinçaltı arasında bulunan ön bilinç aşamasında ise o anda farkında olmadığımız ancak her an bilince taşıyabileceğimiz anılarımız ve dünya bilgileri yer alıyor.

Bilinç Aşaması (Buzdağının su yüzeyinden görünen kısmı): Bilincinde olduğumuz her türlü düşünce ve algılar bilinç aşamasını oluşturuyor. Bu düşünce ve algılar farkındalık eşiğinin üzerinde kaldıklarından kendilerini açıkça belli ediyorlar.

Ön Bilinç Aşaması (Buzdağında su seviyesinin hemen altı): O anda bilincinde olmasak da hemen bilince aşıyabileceğimiz anılar ve dünya bilgilerini kapsıyor. Bu aşama, bilinçle bilinçaltı arasında bir tür geçiş aşaması görevi üstleniyor.

Bilinçaltı (Buzdağının suyun altındaki geri kalan kısmı): Bilinçaltında farkında olmadığımız korkular, kabul göremez cinsel arzular, mantık dışı istekler, vahşet yönelimleri, utanç verici deneyimler, bencilce istekler ve ahlak dışı dürtüler bulunuyor. Buzdağı benzetmesinde, buzdağının en büyük alanını oluşturuyor. Freud, insanın doğası gereği şiddet ve cinselliğe yönelik utanç verici dürtüler barındırdığını iddia ederek, bilinçaltımızda bu fikir ve dürtülerin koğuşlandığını belirtiyor. 


Buzdağı Benzetmesi

Freud bir tıpçı olarak duyusal eşikler hakkında geniş bilgi sahibi bir bilim insanıydı. Öyle ki, bilim ilerledikçe öne sürdüğü psikolojik kuramların biyolojik ve sinirsel araştırmalarla da destekleneceğine inanıyordu. Bilince dair öne sürdüğü bu topografik modelse insan aklını duyusal eşiklerle açıklamaya dayalıydı. Bahsettiği aşamaları irdeleyecek olursak her bir aşamadan birbirine geçiş için belirli bir bilinç eşiği gerektiğini görüyoruz. Yukarıdaki şemada her ne kadar çoğu korku ve dürtülerimizin farkına varamadığımıza parmak basılsa da, Freud'a göre bilinçaltındaki çoğu düşünce aslında bir zamanlar bilinç eşiğinin üstündeydi. Ancak kaygı seviyemizi arttırıp bizleri rahatsız ettiklerinden, bilinçaltının dehlizlerine bastırıldı ve davranışlarımızı biz farkında olmadan yönlendirmeye başladı. Bu nedenle ki çoğu akıl hastalıklarının temelinde bilinçaltına atılmış bu korku ve arzular yatıyor. Bu noktaysa bizleri psikalanalist terapinin amacına götürüyor. Freud'a göre psikolojik rahatsızlıkları tedavi etmenin en iyi yolu bilinçaltına bastırılmış ne varsa bilinç yüzeyine çıkarmaktı. Bu şekilde hasta çocukluğundaki travmatik deneyimleri hakkında bir iç görü kazanıp onları bastırma nedenlerini bulacak, bu keşifse hâlihazırda yaşadığı psikolojik sorunlarını ortadan kaldıracaktı. Daha açık bir deyişle, ilk 6 yaşta yaşanılan kötü deneyimler, bireyin geri kalan hayatına da olumsuz yansıyarak akıl hastalıklarına neden oluyordu. Tedavi olma süreciyse bu bastırılmışlıkların farkına varmaktan geçiyordu.

Kişilik Yapısı: İd, Ego ve Süper Ego

Freud, kişiliği oluşturan üç temel yapıdan söz ediyordu: İd, ego ve süper ego. Bu üç yapıyı arzu, mantık ve vicdan olarak da düşünebiliriz. Eğer ki kimi zamanlarda farklı bir kişiymişçesine hareket ettiğinizi düşünüyorsanız bu dalgalanmalar Freud'a göre farklı kişilik yapılarınızın savaşımından kaynaklanıyor olmalı.

İd, ilkel ve doğuştan getirdiğimiz dürtülerimizi kapsıyor. Bedensel ihtiyaçlarımızın, cinsel arzularımızın ve saldırgan tepkilerimizin idden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Freud'a göre idin arzu ve istekleri tamamen bilinç dışı ve "zevk prensibi"yle işlemekte. İdin temel güdülerimizi kapsadığını düşününce, zevk prensibiyle işlemesi doğal. Çünkü ilkel güdüler, arzulara bir an önce doyum arayıp bireyin davranışlarını bu yönde şekillendirebiliyorlar.

Ancak ne yazık dünya tüm arzu ve dürtülerimizi o anda tatmin etmemize olanak sağlamıyor. Eğer haz tatmini odaklı yaşamaya devam edersek pek çok sorunla yüz yüze kalabiliyoruz. Yaşamın bu şartlarıyla başa edebilmekse ikinci kişilik yapımız olan egoya düşüyor. Ego, idin tatmin edilebileceği elverişli şartlar oluşana kadar onu kontrol altında tutuyor. Öyleyse ego "gerçeklik prensibi"yle işliyor. Çevresel şartları değerlendirerek pek çok davranışın olası sonuçlarını tartıyor. Bu şekilde, uygun zamanı kollayarak bireyin anlık dürtüleri sonrasında acı çekmesini engellemiş oluyor. Egonun kimi işlevleri bilinçliyken kimileri bilinç dışı gerçekleşiyor.

Kişiliğimizin son öğesiniyse süper ego oluşturuyor. Süper ego da tıpkı ego gibi idin arzu ve isteklerini baskı altında tutmaya çalışıyor. Ancak ego idin tatminleri için uygun zamanlar kollarken süper ego ahlak kurallarını devreye sokuyor. Daha açık bir deyişle, idin bu yönde tatmininin doğru olup olmadığını sorguluyor. Süper ego için tatminde yalnızca doğru zamanın kollanması değil, ahlaki kurallara uygunluk da önem kazanıyor.

Ailemizden edindiğimiz eğitim, yaşadığımız toplumun normları ve kendi deneyimlerimiz süper egonun oluşumunda en önemli etkenleri oluşturuyor. Ancak süper ego geliştikçe, ilkel güdülerimizin tatmini daha da fazla engellenmiş oluyor. Bu nedenle de ego, id ile süper ego arasında bir anlamda köprü görevi üstlenmiş oluyor. Bunu bir şekilde bir savaşım ve çatışma olarak da düşünebiliriz. Sürekli olarak kişiliğimizi oluşturan bu yapılar birbirleriyle çekişmek zorunda kalıyorlar. İşte, bu savaşım Freud'a göre kişiliğin ve çoğu psikolojik rahatsızlığın temelini oluşturuyor.

Kaygı ve Savunma Mekanizmaları

Biliyoruz ki Freud, cinsellik ve şiddet olmak üzere iki temel güdüye sahip olduğumuzu düşünüyor. Bu iki temel güdü, kişiliğimizin "id" yapısını oluşturuyor. Haz prensibiyle işleyen id, sürekli olarak tatmin arıyor. Sosyal çevre ve kültürün neyin kötü neyin yanlış olduğuna dair üzerimize yaptığı baskıysa kişiliğimizin "süper ego" yapısıyla hayat buluyor. Son yapı olan ego, işte bu temel güdülerimizle kültürel elemanlar arasında bir köprü görevi görüyor ve id'i sosyal açıdan kabul görecek yollarla tatmin etmeye çalışıyor. Ancak kimi zamanlarda id o denli büyüyor ki, kontrolden çıkabiliyor. Böyle durumlarda birey kendini içinden çıkılamaz bir kaygının eşiğinde buluyor. Bu kaygıysa gerginlik, öfke ve üzüntü getiriyor. Kişi, id ile süper ego arasındaki savaşta bir uzlaşma yakalayamıyor. Örneğin, arzuladığı bir beraberliği ahlaki değerlerle örtüşmediği için yaşayamıyor. İşte böyle durumlarda ego sıralayacağımız savunma mekanizmalarını araç olarak kullanıyor:

1.)Bastırma: 
Freud'un savunma sistemlerinin çekirdeğinde yer alan bastırma mekanizmasında kişi, kendisini tehdit eden herhangi bir uyaranı ya da hayatına giren ve ona travmatik deneyimler yaşatan herhangi birini tamamen unutabiliyor. 
Örn: Fobiler. Kişi sebepsiz bir korku duysa da bu korkunun çıkış kaynağını hatırlamıyor. 

2.)Reddetme: 
Reddetmede kişi, bastırmanın aksine gerçeğe dair herhangi bir bilince sahip olsa da kaygı yaratan uyaranın varlığını reddederek yok sayıyor. 
Örn: Sınav sonuçları açıklandı ve kötü bir not alındı diyelim. Bu kötü notun alınmış olmadığını varsayarak, öğretmenin puanları toplarken bir yanlışlık yapmış olduğunu düşünme. 

3.)Yöneltme: 
Kişi kabul görmesi güç bir içtepiyi başka bir uyarana yöneltiyor. 
Örn: İş yerinde patronla bir gerginlik yaşayıp siniri eve döndükten sonra, eşten çıkarma. 

4.)Olayları entelektüelleştirme: 
Kişi herhangi bir olayın duygusal yönünü görmezlikten gelerek, onun entelektüel açıdan göze çarpan özelliklerine odaklanıyor. 
Örn: Herhangi bir yakının kaybında, üzüntü ve yas duyulacağına cenaze töreninin detaylarına takılma. 

5.)Yansıtma: 
İçsel bir gerçeğin yarattığı kaygı nedeniyle, kişi kişisel etmenlerle ilgili bir durumu dışarıdaki bir uyarana bağlıyor. 
Örn: Herhangi biriyle tartışılırken kaybediliyorsa tartışmada haksız düşmemek adına karşıdakinin "akılsız" olduğunu söyleme. 

6.)Mantık çıkarımları: 
Olayların gerçek nedenlerinden farklı mantık çıkarımları yapılıyor. 
Örn: Hoşlandığı kadın tarafından reddedilen bir adamın "Zaten yeterince iyi değildi" gibi bir çıkarımda bulunması. 

7.) Tepki oluşturma: 
Tepki oluşturma mekanizmasında kişi, istenmeyen düşünce ve davranışları reddetmekle kalmayıp, kendisinin bu düşünce ve davranışları sergileyen gruptan olmadığına inandırıyor. 
Örn: Herhangi bir arkadaşından nefret eden bir kişi, ona aşırı sevgi gösterilerinde bulunuyor olabilir. 

8.) Geri çekilme: 
Kişi geçmişte kendisini güvende hissettiği bir gelişimsel döneme geri dönüyor. 
Örn: Yaşça büyük bir çocuğun stresli olduğu bir dönemde tekrar yatağını ıslatmaya başlaması. 

9.) Süblimasyon: 
Saldırganlığın ardında yatan itici kuvvet olarak görülüyor. 
Örn: Bir gencin içindeki saldırganlık duygularını amerikan futbolu oynayarak boşaltması. 

Gelişimde Psikoseksüel Evreler 

İlk altı yaş gelişiminde sözünü ettiği psikoseksüel evrelerin Freud'un kuramları içinde en çok tartışılanı olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Kişiliğin nasıl geliştiğine yönelik olarak öne sürdüğü bu düşünceler cinsel gelişimimiz sırasında içinden geçtiğimiz evrelerin ileriki yaşlarda kişiliğimizi ne yönde etkilediğine vurgu yapıyor. Bu evrelerin her birini teker teker incelemeden önce, cinsel gelişimde kritik rol oynayan iki önemli kavrama göz atmakta fayda var:

Libido: İdi tetikleyen içgüdüsel güç olarak tanımlanıyor. Odak noktası her zaman haz olsa da içinden geçtiğimiz her bir psikoseksüel gelişim evresinde farklı şeylerden zevk duyuyor ve libidomuzun bir kısmını o evrede o davranışla beraber geride bırakmış oluyoruz.

Asılı kalma: Libido enerjisinin çok büyük bir kısmı herhangi bir evrede asılı kalabiliyor. Bu durum bireyin gelişimi açısından oldukça zararlı. Çünkü enerjisinin büyük bir kısmını belli bir evrede harcayan kişi, gelişimine devam edecek yeterli "psişik enerji"yi bulamayabiliyor. Dolayısıyla, o evreye has bir takım alışkanlıklar geliştirebiliyor. Bunun yanı sıra, yeteri kadar olgunlaşamayan birey psikolojik rahatsızlıklar geliştirebiliyor.

Kurama göre gelişimimiz sırasında farklı dönemlerde bedenimizin farklı bölgelerinden haz duyuyoruz. 18 aylık olana kadar geçen süreçte bu beden bölgesi ağız. Oral dönem olarak adlandırılan bu evrede bebek çevresinde gördüğü, eline aldığı ne varsa ağzına götürüp bu davranıştan haz alıyor. Eğer ki çocuk bu dönemde asılı kalırsa, ileride oldukça saldırgan ve küfreden bir kişilik sergileyebiliyor. Bunun yanı sıra sigara, aşırı yemek yeme gibi zararlı alışkanlıklar sergileyebiliyor.


Oral dönem

Bir sonraki evre 18 - 36 aylık dönemi kapsayan anal dönem. Tuvaletini yaparken büyük bir haz duyan çocuk için zevk bölgesi anal bölge. Libido enerjisinin çoğu bu dönemde asılı kalırsa ileride düzenli ve tertipli olmaya dair bir takıntı (anal-çekilme) ya da dikkatsizlik, dağınıklık (anal-dışavurum) sergilenebiliyor. Çocuğun ileride anal-çekilme ya da anal-dışavurum özellikleri gösterip göstermeyeceğini belirleyense ailenin çocuğun tuvalet eğitimindeki tutumu oluyor. Eğer oldukça sert bir tutum sergilenirse çocuğun kişiliği mükemmeliyetçilik takıntısı çerçevesinde gelişiyor. Tuvalet eğitiminde aile aşırı rahatsa, dağınık ve disiplinsiz bir kişilik geliştirebiliyor.


Anal dönem

3 - 6 yaş arasındaki zevk bölgesiyse genital bölge. Fallik dönem olarak adlandırılan bu yaşlarda Oedipus ya da Elektra kompleksi gelişebiliyor. Oedipus kompleksi erkek çocuğun babasını annesinden kıskanması ve bilinçaltından babasının ölmesini istemesi olarak tanımlanıyor. İsmini Yunan mitolojisinden alan kavram, hikâyede babasını öldürüp annesiyle evlenen Oedipus'a gönderme yapıyor. Ancak bu gizil duygular bir süre sonra çocukta kaygı uyandırmaya başlıyor. Annesine duyduğu arzu dolayısıyla hadım edileceği korkusu duymaya başlıyor. Elektra kompleksi ise kız çocuğun babasına duyduğu aşk dolayısıyla annesine olan kıskançlığını ifade ediyor. Bu aşk dolayısıyla cezalandırılacağını düşünen kız çocuk kaygı duymaya başlıyor. Ancak Elektra kompleksi kavramını Freud'un öğrencisi olan Jung'un geliştirdiğine parmak basmakta yarar var. Freud yalnızca Oedipus kompleksini açıklamakta. Gelişimin ilerleyen dönemlerinde, her iki cins de kendi hemcinsi ebeveynini kıskanmayı bırakıp onları örnek alarak kız çocuk babası gibi bir erkeği, erkek çocuksa annesi gibi bir kadını eş olarak etkileyebileceğini kavrıyor.

Gizil dönem 6 yaş civarını kapsıyor. Cinsel arzuların en aza indiği bu dönemde asılı kalan bireyler ileride cinsel yönden tatminsizlik çekebiliyorlar. Cinsel enerji daha çok spor gibi faaliyetlere yönleniyor.


Gizil dönem

Genital dönem ergenlikle başlayıp hayatımızın geri kalan bütününü kapsıyor. Her ne kadar haz genital bölgede yoğunlaşsa da tutku, sevgi ve bağlılıkla beslenmeye başlıyor. Freud'a göre bu son aşamaya ulaşabilmek adına önceki dönemlerde herhangi bir asılı kalma durumunun yaşanmamış olması gerekiyor.


Genital dönem

KİMİM BEN?
"Kişilik" dedikleri

Kişilik.
Aynada gördüğümüz görüntülerin derinliklerinden bahsediyoruz, üzerimize giydiğimiz sıfatların ötesinden. Hani şu ara sıra zihnimizi kurcalayıp da yanıtını bulmakta zorlandığımız soru: "Ben kimim?". Çünkü ergenlikte içine girdiğimiz o zorlu kimlik arayışı dönemi sonrası hayatımızın geri kalanı da bulduğumuz kimliklerin ne olduğunu anlamaya çalışmakla geçiyor. Kendimizi anlamak ve tanımakla. Peki, nedir bu "kişilik" dedikleri? Doğuştan mıdır, değişir mi? Ya da belli kalıplar çerçevesinde sınıflandırılabilir mi?

Kişilik ve Kültürün Kişilik Değerlendirmelerine Etkisi:
Farklı durumlar karşısında değişim göstermeksizin yansıttığımız düşünce, his, motivasyon ve davranışların bütünü kişilik'imizi oluşturuyor. Kişilik değerlendirmeleri ise kültürden kültüre değişim gösterebiliyor. Örneğin, Japonya'da oldukça "dışa dönük" olarak değerlendirilen bir çocuk okumak üzere İngiltere'ye gittiğinde orada oldukça "çekimser" olarak tanımlanabilir. Öyleyse kullanılan tanımlar kültürlerin değer yargılarıyla birebir ilişkili diyebiliriz. Haliyle kişilik testleri de gerek sorular, gerekse puanlandırma cetveli bakımından o dile ve kültüre "uyum/ adaptasyon" gerektiriyor.

Genlere Kulak Verecek Olursak.
Öyle görünüyor ki, araştırmalar bundan 2000 yıl önce Yunan fizikçi Galen'in öne sürdüğü "Kişilik kuşaktan kuşağa geçer." varsayımını destekliyor. İkiz çalışmalarında ayrı ailelerce, farklı koşullarda yetiştirilen çocuklar kişilikleri oturduğunda yanlarında büyüdükleri kişilerden çok biyolojik aileleriyle benzerlikler gösteriyor. Bu da, kişilikte genlerin parmağı olduğunu kanıtlıyor. Rakamsal olarak ise bu pay 15% ila 50% arasında değişebiliyor.

Genler tüm karakter özelliklerine aynı oranda mı etkiyor?
Kimi kişilik özelliklerinin kalıtımsal bağı daha yüksek. Öyle ki, kendilerini gelişimin erken dönemlerinde gösterebiliyorlar. Dışa dönüklük, aktivite düzeyi -ki bu halk arasında çocukları "hareketli" ya da "uslu" gibi sınıflandırmalar içine koymamıza yol açıyor- ve görev odaklı olma eğilimi güçlü genetik etki altındaki kişilik özellikleri olarak geçiyor. Yapılan araştırmalar sonrası en düşük kalıtımsal bağ ise dürüstlük ve yumuşak başlılık karakter özelliklerinde bulunmuş. Yani dürüst ve yumuşak başlı olma daha çok kişinin çevresel koşullarıyla şekillendiriliyor.

Kişiliğimizi Değiştirmek Mümkün mü?
Kişiliğin tanımına da göz atacak olursak, bir kişinin kişilik özelliklerinden bahsediyorsak farklı durumlar ve farklı zamanlar karşısında değişim göstermemelerini bekliyoruz. Ancak elbette ki bunca davranış ve seçim zenginliği değişmeyen karakter özellikleri saptamayı da oldukça zor kılıyor. Hele ki bir de cinsiyet farklılığını göz önünde bulunduracak olursak.

Cinsiyet Farklılığı Kişilikte Nasıl Bir Rol Alabilir: "Depresyon"
Çocukluktaki kimi depresif ipuçları yetişkinlikteki depresyona referans olabiliyor. Yani eğer ki bu depresif ipuçlarına kişilik özellikleri dersek, bu özellikler zamanla değişim göstermiyor, kalıcı yapıda oluyorlar. Ancak cinsiyet farklılığı söz konusu. Erkek çocukları için ileriki yaşlarda depresyona gönderme yapan belirtiler saldırganlık ve dürtü kontrol eksikliği iken, kız çocukları için genelde tam tersine utangaçlık, itaatkârlık ve alçak gönüllülük oluyor.

Özetle, çalışmalar genelde kişiliğin zaman ve durumlar karşısında kalıcı olduğunu gösteriyor. 
Konu hakkında ortaya sürülen "Eğer. Öyleyse. Modeli" (Mischel, 1995) ise belli durumların belli düşünce, his ve davranışları tetiklediğini öne sürüyor. Bir örnekle açıklayacak olursak; A kişisi biri onu aşağılayıcı sözler söylediğinde sinirleniyor olsun. B kişisi ise eşine herhangi bir söz söylendiğinde. Sonuç olarak, her ikisi de eşit oranda "sinirli" bir karaktere sahip olsa da, bu özellikleri farklı durumlarda tetikleniyor. Bir durum (Eğer), bir karakter özelliğini tetikliyor (Öyleyse). Değişmeyen bu düşünce, his ve davranışlar da işte "kişilik" adını alıyor.

Etkileşimi Savunan Yaklaşımlar:
Kişiliğe etkileşimli bir yaklaşımdan bakacak olursak "Genler kişiliği belirler", "Çevre kişiliği belirler" gibi kalıplardan ziyade neden-sonuç ilişkilerinin çok yönlü olduğunu görüyoruz. Ekonomik ve kültürel durumlar illa ki kişiliğe etkide bulunuyor ancak bu işleyişlerin kendileri de aslında psikolojik ihtiyaçları karşılamaya yönelik oluyor. Haliyle neden-sonuç ilişkisi bir yönlü olmaktan çıkıyor.

Nasıl yani?
Örneğin, ailelerinden istismar gören çocukların mitsel semboller ya da otorite figürleri de katı ve sadistik olabiliyor. Çocuğun kafasındaki bu sadistik figürlerse kendilerini çocukların çizdikleri resimlerde ele verebiliyorlar.

Bir Kişilik Modeli: Myers-Briggs
Kendi modeli üzerinden geliştirilen Myers-Briggs Kişilik Testi Türkiye'de de çeşitli alanlarda kullanılıyor. İsterseniz gelin, şimdi hep beraber bu modele bir göz atalım.
Myers-Briggs Kişilik Modeli genel hatlarıyla 4 ana sorudan güç alıyor:

1.) ENERJİNİZİ YÖNLENDİRDİĞİNİZ İLK KAYNAK NERESİ OLUR?

Aktivite ve Dil Üzerinden
Dış Dünya:
Düşünce ve Duygular
Üzerinden İç Dünya:
DIŞA DÖNÜK İÇE DÖNÜK
SOSYAL SAKLI
DIŞA VURUMCU SESSİZ
GENİŞ DERİN
İLETİŞİM KONSANTRASYON
DÜŞÜNCEDEN ÖNCE EYLEM EYLEMDEN ÖNCE DÜŞÜNCE

Her ne kadar bu iki özelliği dengede tutmamız sağlıklı kabul edilse de, günlük hayat içerisinde mutlaka birine daha yönelimli oluyoruz.

Bu iki kişilik özelliğini birbirinden ayıran en önemli özelliklerinden biriyse kişinin önce düşünüp sonra mı davrandığı yoksa davranıp daha sonra mı düşündüğü. Ancak buna karar verebilmek için kişinin tamamıyla özgür olduğu durumları ele almak gerekiyor. Aldığı eğitimin, kültürün etkide bulunamayacağı, çevresel koşulların söz konusu olmadığı durumlardan bahsediliyor. Örneğin, öncesinde herhangi bir seçimi dolayısıyla ödül ya da ceza almamış olduğu durumlar.

Örneğin.
Yirmi katlı bir binada bir yangın çıktı diyelim. Tüm çalışanların binadan hemen çıkmaya çabalaması, önce düşünme eylemini seçmedikleri için hepsinin dışa dönük olduğunu göstermiyor. Ya da bir yapboz çözerken önce düşünüp sonra parçaları yerleştiren herkesin içine dönük olduğunu söylenmiyor. Çünkü bu şartlar, tıpkı yukarıda da bahsettiğimiz üzere kişinin özgür seçimlerinden ziyade farklı etmenlerin etkisi altında.

2.) BİLGİYİ NE ŞEKİLDE İŞLEMEYİ TERCİH EDERSİNİZ?

Bilinen Gerçekler
ve Tanıdık Kavramlar Üzerinden
Yeni Olasılıkları
ve Fark Seçenekleri de Hesaba Katarak
DUYUMSAL
"OLASILIKLAR"
SEZGİSEL
"GERÇEKLER"
DENEYİM YENİLİK
ŞİMDİ GELECEK
UYGULANABİLİRLİK İLHAM
GERÇEKÇİ İDEALİST
VAR OLANI KULLANAN DEĞİŞİM YARATAN

3.) KARARLARINIZI NASIL ALMAYI TERCİH EDERSİNİZ?

Mantıksal ve Nesnel Değerlendirmeler Üzerinden
Kişisel Değerleri Göz Önünde Bulundurarak
DÜŞÜNCE ODAKLI
HİS ODAKLI
ANALİZ EDEN HİSLERİNE GÜVENEN
NESNEL ÖZNEL
MANTIKSAL KİŞİSEL
ELEŞTİRİCİ TAKDİR EDİCİ
GÖZLEMCİ KATILIMCI
KANIT TEMELLİ KARARLAR ALAN DEĞERLER ÜZERİNDEN KARARLAR ALAN
UZAĞI GÖREN ŞİMDİYİ GÖREN

4.) HAYATINIZI NASIL DÜZENLEMEYİ TERCİH EDERSİNİZ?

Planlı Kararlar Alıp 
Nereye Gittiğinizi Bilerek
Yol Aldıkça Hayatı Keşfedip 
Değişimlere Açık Olarak
YARGILAYICI ALGISAL
KAPALI AÇIK
KARARLAR ALAN KEŞİFLER YAPAN
YAPISALCI ANLAMSALCI
DÜZENLEYİCİ SORUŞTURAN
KATI ESNEK
KONTROLCÜ AKIŞA BIRAKAN

Myers-Briggs Modeli'nde dört sorunun yanıtı olan bu sekiz öğe birbirleriyle eşleştirilerek 16 adet kişilik özelliği belirleniyor. Bu kişilik özellikleri ise şöyle sıralanıyor:

Myers-Briggs Modeli'ne Göre 16 Farklı Kişilik Tipi:

1.) Dışa Dönük/ Duyumsal/ Düşünce Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (yönetici)
Enerjisini dış dünyadaki eylemlerden alan bu kişiler bugünü ve var olan gerçekleri göz önünde bulundurarak hayatlarını mantıksal temeller üzerinde düzenliyorlar. Sonuç olarak, karşılaştıkları problemleri sınanmış ve güvenilir yöntemler üzerinden çözmeye çalışıyorlar. Kavramlar ve stratejiler üstünde zaman harcamak yerine ayrıntılara takılmayı tercih ediyorlar.

2.) İçe Dönük/ Sezgisel/ His Odaklı/ Algısalcı Tip: (mücadeleci, avukat)
Bu grup, enerjisini kendi iç dünyalarındaki düşünce ve duygulardan alıyor. Kararlarını genellikle kendi kişisel değerleri üzerinden alan bu kişiler, özellikle de diğerleri söz konusu olduğunda farklı seçenek ve olasılıkları değerlendiriyorlar. Belirecek yeni bakış açılarına karşı hayatlarını esnek tutuyorlar. Sessiz ve yaratıcı oluyorlar. Çevrelerindeki insanlara arşı gizli bir sıcaklık hisseden bu kişiler gerek kendilerinin gerekse diğerlerinin sürekli bir gelişim ve olgunlaşma içerisinde olduğunu görmek istiyorlar.

3.) Dışa Dönük/ Duyumsal/ His Odaklı/ Algısalcı Tip: (heykeltıraş)
Dış dünyadaki eylemler ve konuşulanlardan enerjisini alan bu grup, genellikle de açık anlamlar ifade eden gerçeklerle ilgilenmeyi tercih ediyorlar. Arkadaşlık kurmaktan büyük keyif alan bu kişiler önceliği "şimdi"ye veriyor. Hayatlarını esnek tutuyorlar ve o an içinde oluşabilecek her duruma o anda karşılık veriyorlar. Hayattan zevk almaya bakıyorlar ve kolaylıkla yeni arkadaşlıklar kurabiliyorlar. Yangın gibi bir anda belirebilecek sorunlara karşı acele çözümler üretebiliyorlar.

4.) İçe Dönük/ Sezgisel/ Düşünce Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (yenilikçi/ öncü)
Güçlerini kendi iç dünyalarından alan bu kişiler, geleceğe yönelik farklı seçenekleri değerlendirmeyi ihmal etmiyorlar ve sorunlara nesnel çözümlerle yaklaşmayı tercih ediyorlar. Genellikle hayatlarını mantıksal çerçevelerin içine oturtuyorlar. Uzun süreli hedefler koyarak hayatlarını bu hedeflere ulaşmak üzere düzenliyorlar. Gerek kendilerine gerekse diğerlerine karşı eleştirel yaklaşma eğiliminde oluyorlar. Planlarıyla ilgili her ayrıntıyı göz önünde bulundurabilecek derecede bilgili oluyorlar.

5.) Dışa Dönük/ Duyumsal/ His Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (antrenör) 
Enerjilerini dış dünyadaki eylem ve sözlerden alan bu kişiler karar verme aşamasında kendi kişisel değerlerini ilk planda tutuyorlar. İnsanlara karşı oldukça sıcak olan bu grup, onlarla beraber vakit geçirmeyi ve arkadaşlarıyla beraber uyumlu ilişkiler sürdürmeyi çok seviyor. Hatta arkadaşları, onların hayatında önemli bir yer tutuyor. İnsanlara karşı kendilerini öylesi sorumlu hissediyorlar ki, toplumsal görev dağılımında üzerlerine düşen görevi özenle yerine getirmeye çalışıyorlar.

6.) İçe Dönük/ Sezgisel/ Düşünce Odaklı/ Algısalcı Tip: (bilim insanı, mühendis)
Güçlerini kendi iç dünyalarından alan bu kişiler, kararlarını mantıksal temellere dayandırıyorlar. Yeni seçenekler belirir belirmez hayatlarını bu doğrultuda esnetebiliyorlar. Belli bir noktaya kadar sessiz ve uyumlu olabiliyorlar. Rutin olana ayak uydurmaktansa her türlü gelişime yol açabilecek değişimlerin peşinden gidiyorlar. En başarılı oldukları alan, zeka ve bilgi birikimi gerektiren karmaşık problemler oluyor.

7.) Dışa Dönük/ Sezgisel/ His Odaklı/ Algısalcı Tip: (kâşif,avukat)
Seçenekleri kendi kişisel değerleri üzerinden değerlendiren bu grup, enerjisini dış dünyada olup bitenlerden alıyor. Ortaya çıkabilecek yeni bakış açıları ve seçeneklere karşı hayatlarını esnetebiliyorlar. Yaratıcı olan bu kişiler, insanlara yararlı olabilecek yeni seçenekler denemeyi seviyor. Her ne kadar ayrıntı ve planlar üzerine fazla kafa yormasalar da ortada genel bir hedefin bulunduğu deney ve çeşitlilik içeren işlerle uğraşmaktan büyük keyif alıyorlar.

8.) İçe Dönük/ Duyumsal/ Düşünce Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (bakıcı/ müdür)
Enerjilerini kendi iç dünyalarındaki düşünce ve duygulardan alan bu kişiler, kararlarını genellikle pek çok seçeneği değerlendirdikten sonra alıyorlar. Hayatlarını mantık üzerine kuran bu grup genellikle sessiz ve ciddi bir yapıda oluyor. Hayat karşısında iyi bir gözlemci olduklarından farklı durumlara karşı iyi bir anlayış geliştirmiş oluyorlar.

9.) Dışa Dönük/ Duyumsal/ Düşünce Odaklı/ Algısalcı Tip: (heykeltıraş)
Genellikle nesnel olarak gördüğü gerçeklerle ilgilenmeyi seven bu grup enerjisini dış dünyada konuşulanlardan ve olup biten eylemlerden alıyor. Kararları mantıksal temellere oturuyor. Kendi ilgi alanlarına giren pek çok aktiviteyi de barındıran esnek bir yaşantıları oluyor. Genellikle uygulama gerektirecek işlerde çalışmayı seviyorlar.

10.) İçe Dönük/ Sezgisel/ His Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (yenilikçi/ öncü)
Özellikle de diğer insanları da ilgilendirebilecek farklı seçenekler üzerine düşünmeyi seven bu kişiler, enerjilerini kendi iç dünyalarından alıyorlar. Hayatlarını kişisel temeller üzerinde düzenliyorlar. Genellikle hayata dair özel bir hedef belirliyor ve bu hedefe ulaşabilmek için durmadan çalışıyorlar. Diğer insanların da büyüyüp olgunlaşmaları için yardım etme gönüllüsü oluyorlar.

11.) Dışa Dönük/ Sezgisel/ His Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (antrenör)
Özellikle de diğer insanları da ilgilendirebilecek farklı seçenekler üzerine düşünmeyi seven bu kişiler, enerjilerini dış dünyadan alıyorlar. Hayatlarını genellikle kişisel temeller üzerinde düzenliyorlar ve sevdikleri insanlarla uzun soluklu ilişkiler kurma ve sürdürme yanlısı oluyorlar. Oldukça sosyal olan bu grup, hislerini diğerlerine kolayca yansıtabiliyor. Ancak özellikle de sosyal ilişkilerine zarar verebilecek eleştirilere karşı katı olabiliyorlar. İnsanlarla etkili bir şekilde çalışabiliyorlar.

12.) İçe Dönük/ Duyumsal/ Düşünce Odaklı/ Algısalcı Tip: (bilim insanı)
Enerjisini kendi iç dünyasından alan bu kişiler, kararlarını mantıksal çerçeveler içinde alıyorlar. Dünyanın nasıl işlediğini anlayabilmek adına yeni, pratik bilgiler edinebilmek amacıyla hayatlarını çoğunlukla esnek tutuyorlar. Oldukça sessiz ve uyumlu olabiliyorlar. Neyin nasıl çalıştığına dair oldukça meraklı olan bu kişiler, kimi zaman şaşırtıcı fikirlerle insanların karşısına çıkabiliyorlar.

13.) Dışa Dönük/ Sezgisel/ Düşünce Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (yönetici/ şef)
Enerjilerini dış dünyada olup biten olaylardan alıyorlar. Kararlarını, pek çok eylemin sonuçlarını değerlendiriyorlar. Hayatlarını mantıksal çerçevelere oturtuyorlar. Genellikle nesnel yöntemler tercih eden yönetici rolleri üstleniyorlar. Yüksek standartlar koymayan ya da yaptığı işlerde başarılı olamayan insanlara karşı tolerans gösteremiyorlar.

14.) İçe Dönük/ Duyumsal/ His Odaklı/ Algısalcı Tip: (mücadeleci)
Enerjilerini genellikle kendi duygu ve düşünce dünyalarından alan bu kişiler, kendi kişisel değerleri çerçevesinde kararlar almayı tercih ediyorlar. Sessiz ve arkadaş canlısı bu grup, kalabalık arkadaş gruplarından ziyade küçük sayılı arkadaşlıkları tercih ediyor. Diğerlerine karşı kollamacı bir tutumla yaklaşıyorlar. Genellikle "şimdi"nin keyfini çıkarıyorlar ve grup çalışmalarında grup için oldukça destekleyici bir üye olabiliyorlar.

15.) Dışa Dönük/ Sezgisel/ Düşünce Odaklı/ Algısalcı Tip: (kâşif, mühendis)
Enerjisini dış dünyadaki eylem ve konuşulanlardan alan bu grup, kararlarını mantıksal çerçeveler içerisinde alıyor. Uyumlu olabilme eğilimi gösteren bu kişiler yeni düşünce ve ilgi alanlarına odaklanabiliyorlar. Özellikle de eğer ki bu yenilikler onların yeteneklerini geliştirecekse. Yaratıcı efor gerektiren problem çözümlerinde başarılı olabiliyorlar.

16.) İçe Dönük/ Duyumsal/ His Odaklı/ Yargılayıcı Tip: (bakıcı/ müdür)
Enerjilerini kendi iç dünyalarından alan bu kişiler, karar verirken kendi değerlerini göz önünde bulunduruyorlar. Sevdikleri kişilerle sosyal ilişkiler kurmaktan büyük zevk alıyorlar. İnsanları gözlemleyen, sessiz bir yapıları oluyor. Onlara uygulama alanında hizmet verebilecek işlerde çalışmayı seviyorlar. Diğerlerinin ne düşünüp hissettiğine büyük önem veriyorlar.

NOT:
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/yenisayi/112_yazi_Kosullari.pdf

Online Dergi Aboneliği - TÜBİTAK

TÜBİTAK BİLİM TEKNİK  DERGİSİ



http://www.biltek.tubitak.gov.tr/


Eylül 2012 
Sayı:538

 

EVRİMİ ANLAMAK
http://evrimianlamak.org/e/Evrim_101_-_%C4%B0%C3%A7indekiler
                      

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1078202&CategoryID=85
Dünyanın en yaşlı organizması
 
 

Batı Avustralya Üniversitesi uzmanlarına göre, bu yosunların yaşı 12 bin yıldan 200 bin yıla kadar gidiyor. Sonuca ise,İspanya’dan Kıbrıs’a uzanan 3 bin 200 kilometrelik bir alanda yapılan araştırmada, yaklaşık 40 deniz altı bitkisinin DNA örnekleri incelenerek varıldı. Deniz yosunları, son derece yavaş büyümelerine karşın büyük bir alanı kaplıyor, böylece yaşamaları için gerekli kaynakları kolayca elde edebiliyor. Daha önce yapılan araştırmalarda Tazmanya’ya özgü bir bitki türünün 43 bin yaşında olduğu bulunmuştu. (hürriyet



Hürriyet ,  Avustralya ,  İspanya 


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079226&CategoryID=79

Yapraktan akaryakıt ürettiler

19/02/2012 9:35

Yazı Boyutu
Büyük
 
Küçük

Bilim adamları laboratuvar'da karbonhidrat yerine araba ve uçaklarda da kullanılabilecek yakıt üreten yaprak geliştirdi.

Yapraktan akaryakıt ürettiler
 
 

Daily Telegraph’ın haberine göre Glasgow Üniversitesi bilim adamları, laboratuvar'da geliştirdikleri bir bir tür yapraktan akaryakıt elde ettiler. “Turbo gücünde” diye tarif edilen bu yaprak, doğadaki yapraktan farksız olarak, fotosentezle besleniyor. Ancak fark beslenmesinde değil, ürettiği maddede.

Çevreye zararsız yaprak 
Bu yapraklar, fotosentezin ardından alışılanın aksine karbonhidrat değil, araba ve uçaklarda da kullanılabilecek yakıt üretiyor. Ayrıca yaprak yakıtının tüketilmesi halinde, atmosfere fazladan gaz salınmamış olunuyor ve çevreye zarar verilmiyor. Bu ilginç buluşa, 2 yıl içinde “ince ayar” yapacaklarını açıklayan araştırmacılar, 5 yıl içinde de bunların kitlesel üretimine geçilmesini ve yeni bir alternatif enerji kaynağı olarak gündeme gelmesini öngörüyor. 



http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079446&CategoryID=79

32 bin yıllık donmuş meyveden bitki ürettiler

21/02/2012 11:59

Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

Rus bilimadamları, 32 bin yıl önce sincapların donmuş topraklara depoladıkları meyveden bitki büyüttüklerini açıkladılar

32 bin yıllık donmuş meyveden bitki ürettiler
 
 

ANKARA - Rus Hücre Biyofizik Enstitüsü araştırmacıları, meyveyi Sibirya'daki Kolmya nehri kıyılarında daha önce mamut kemiği aranan bir bölgede bulduklarını belirterek, meyveden karanfil ailesine mensup "Silene stenophylla" bitkisini yetiştirmeyi başardıklarını kaydettiler. 

Çalışmalarını Ulusal Bilimler Akademisi dergisinde (PNAS) yayınlayan Rus bilimadamları, bunun hayat kazandırılan en eski bitki materyali olduğunu belirttiler. Bundan önce
İsrail'deki Masada'da 2 bin yıl önce depolanmış tohumlardan palmiye ağacı yetiştirilmişti. 

Araştırma ekibinin başkanı Profesörü David Giliçinski ise makale yayınlanmadan birkaç gün önce öldü. 

Giliçinski ve ekibi makalelerinde, nehir kıyısında sincapların açtığı 70 civarında kış uykusu yuvası bulduklarını belirterek, bugünkü toprak seviyesinden 20 ila 40 metre aşağıda mamut, tüylü gergedan, bizon, at, geyik gibi memeli hayvanların kemiklerinin bulunduğu katmanlardaki sincap yuvalarında o dönemin faunasının diğer temsilcilerinin kalıntılarının yanı sıra meyve kalıntıları da bulunduğunu kaydetti. 

Meyvede tohum yapan organ olan plasentadan donmuş hücreleri alıp Moskova'daki laboratuvara götürdüklerini belirten araştırmacılar, daha sonra hücrelerin buzunu çözüp, özel kültür kaplarının içinde büyütmeye başladıklarını ve bitkinin kısa süre içinde güçlenip, çoğaldığını anlattılar. 

Rus bilimadamlarının bu çalışması bazı bilim çevrelerince kuşkuyla karşılandı. 
İngiltere'nin prestijli Reading Üniversitesi'nden tohum uzmanı Alastair Murdoch, çalışmaya ilgili olarak, "Bu bizim beklentilerimizin ötesinde" diye konuştu.(aa) 



Anahtar Kelimeler
İsrail ,  İngiltere ,  Ankara 


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1079471&CategoryID=79

Karıncalar düşmanlarını hatırlıyor

21/02/2012 15:26

Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

Bilim adamları karıncaların düşmanlarını unutmadığını, hatta bu bilgiyi koloninin diğer üyelerine aktararak "ortak belleklerine" kazıdığını söylüyor

Karıncalar düşmanlarını hatırlıyor
 
 

Buna göre eğer bir karınca, başka koloniden bir karıncayla kavga ederse, onun kokusunu saklıyor ve arkadaşlarına iletiyor. Böylece onlar da "düşman koloninin" tüm üyelerini tanıyabiliyorlar. 

Naturwissenschaften dergisinde yayınlanan makaleye göre kimyasallar, pekçok karınca türünün ortak hareket etmesinde kilit rol oynuyor. Bir koloninin her üyesi, vücudunda aynı "kimyasal imzayı" taşıyor. 

Dolayısıyla da karıncalar hem kendi kolonilerinin, hem de başka kolonilerin üyelerini tanıyabiliyorlar. 
Avustralya'daki Melbourne Üniversitesi'nde yapılan bu çalışma, "Karıncaların koku hafızası var mı?" sorusundan yola çıkmış. 

Araştırmacılar ağaçlarda yaşayan tropik dokumacı karınca (Oecophylla smaragdina) türünü incelemiş. Bu türün her bir kolonisinde 500 bin karınca bulunabiliyor. 

Avustralyalı bilim adamları, karıncaların "düşman koloninin" üyelerini ilk çatışmadan en az altı gün sonrasına kadar tanıdığını ve hemen saldırıya geçtiğini söylüyor. 

HOLİGAN DAVRANIŞ 
Araştırma ekibinin başkanı Profesör Mark Elgar, 
BBC'ye verdiği bilgide bütün koloninin tek bir karıncanın deneyimine dayanarak harekete geçebildiğini belirtti. 

Profesör Elgar "Bunu insanlara uygularsak, diyelim ki sizin belli bir 
futbol takımının atkısını taşıyan biriyle tatsız bir karşılaşmanız oldu." diye anlatıyor bulgularını. 

"Arkadaşlarınıza, o renklerde atkı takan insanlara dikkat etmelerini söylediniz." 

"Arkadaşlarınız da o sırada yanınızda olmayan bir başka arkadaşa aktardı bunu. İşte o arkadaş bu bilgiyi ortak bellekten almış oluyor." 

"Arkadaş yerine karıncaları, atkı yerine de kokuyu koyarsanız, bizim deneyin sonucunu anlarsınız."(bbctürkçe) 



Anahtar Kelimeler

 

Ayılar uyurken iyileşiyor

20/03/2012 11:46

Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

Bir grup Amerikalı araştırmacı, siyah ayıların yaralarının kış uykusu boyunca şaşırtıcı bir hızda iyileştiğini ortaya çıkardı

Ayılar uyurken iyileşiyor

Tıp uzmanları ve zoologların birlikte yaptıkları çalışmalara göre ayıların yaraları kış uykusu sırasında, mikrop kapmadan ve iz bırakmadan iyileşiyor. 

Bilim adamları, ayıların kış uykusu sırasında vücut ısılarının düşmesine ve kalp atışları ile metabolizmalarının yavaşlamasına rağmen yaralarının nasıl iyileştiğini hala araştırıyorlar. 

Araştırma sonuçlarının insanlarda yaraların iyileştirilmesine yönelik tedavilere de yardımcı olması bekleniyor. 

Bulguları Integrative Zoology dergisindeki makalede yayımlanan araştırmaya göre, bu bilgiler yaşlıların, şeker hastalarının ve yetersiz beslenen insanların, iltihap kapan ve yavaş iyileşen yaralarının tedavisinde gelişmeler sağlayabilir. 

Minnesota ile Wyoming üniversitelerinden ve Minnesota Doğal Kaynaklar Ofisinden bilim adamlarının yaptığı araştırmada 25 yıl boyunca, davranış biçimleri ve sağlık durumlarını anlamak için 1000 siyah ayı izlendi. 

Araştırma sırasında radyo vericili tasmalarla izlenen ayılardaki hızlı iyileşme süreci dikkat çekti. 

Takip edilen ayıların her yıl avcıların mermi ve oklarıyla, diğer ayılarla ve yırtıcı hayvanlarda kavgaları sonucunda yaralandığı tespit edildi. 

İz bırakmadan iyileşme 

Bu yaraların ayıların kış uykusuna yatmadan önce iltihaplandığını ekleyen uzmanlar, inlerinde yatan ayıların yaralarının temizlenmeden, dikiş atılmadan ve antibiyotik kullanmadan iyileştiğini söyledi. 

Ayıların iyileşme sürecinin anlaşılabilmesi için Kuzey Minnesota'da radyo vericili tasma takılan ayıların vücutlarındaki 14 yaralar yakından izlendi. 

Ayıların kış uykusunun başladığı Kasım ayıyla, uyandıkları Mart ayları arasında yaralarının neredeyse hiç iz bırakmadan iyileştiği görüldü. 

Ayrıca iyileşme sürecinde hiç iltihaplanma görülmediği belirtildi. 

İyileşme sürecinde ayıların derilerinin yenilendiği ve hatta yaralanmış bölgelerde yeni tüylerin çıktığı fark edildi. 

Kış Uykusu 
Siyah ayılar yılda 5 ila 7 ay arası uyuyor. 

Siyah ayılar, kış uykusu boyunca yemiyor, içmiyor ve dışkılamıyor. 

Siyah ayılar metabolizmalara hızları, normal hızlarının dörtte biri oranında yavaşlıyor. 

Siyah ayıların kalp atışı hızı dakikada 55'ten 9'a düşüyor. 

Minnesota Üniversitesi araştırma grubundan Prof. David Garshelis 
BBC'ye yaptığı açıklamada 'Ayıların kış uykusu sırasında metabolizmalarının yavaşlamasına rağmen yaralarının tamamen iyileşmesi bizi çok şaşırtıyor' dedi. 

Prof Garshelis ayıların kış uykusunda başka olağanüstü özelliklerinin olduğunu söyledi. 

İnlerinde 6 ay kalmalarına rağmen kayda değer bir kas ya da kemik doku erimesinin olmadığını belirten Prof Garshelis, kas ve kemik dokusunun korunmasının siyah ayıların doğaya uyum sağlayan metabolizmaları olduğunu söyledi. 

Kış uykusu sırasında siyah ayıların temel vücut ısısı 7 dereceye kadar düşüyor ve kalp atış hızları azalıyor. 

İnsanlarda düşük vücut ısısı veya kan damarlarındaki hareketlerin azalması iyileştirme sürecinde ciddi komplikasyonlara yol açıyor. 

Uzmanlar, insanlarda yaşanan bu sağlık problemlerine çözüm bulmak amacıyla ayıların iyileşme mekanizmalarını çözmeye çalışıyor. 

Elde edilen bilgilerin tıp dünyası için çok olumlu sonuçlar doğuracağını söyleyen Prof. David Garshelis, ayıların iyileşme sürecinin anlayıp insanlara uygulamayı umut ettiklerini ifade etti.(
bbc



Anahtar Kelimeler
BBC 
Radikal
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091028&CategoryID=79

Anne ve yavru goril bebek diliyle anlaşıyor

14/06/2012 2:00

Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

 

Anne ve yavru goril bebek diliyle anlaşıyor

Amerikan Primatoloji dergisinde yayımlanan araştırmaya göre anne goriller yavrularıyla iletişim kurarken vücut hareketleriyle bir tür ‘bebek dili’ kullanıyor. Araştırmacılar gorillerin oyun sırasında kullandıkları mimiklere ve el işaretlerine yoğunlaştı. Almanya’nın Leipzig şehrinde Max Planck Evrimsel Ant-ropoloji Enstitüsü’nde çalışan Eva Maria Luef ve ekibi Leipzig Hayvanat Bahçesi ile İngiltere’deki Howletts ve Port Lympne Vahşi Hayvanlar Parkı’ndaki gorilleri gözlemleyen 120 saatlik bir kayıt yaptı. 
Kayıtlarda anne gorillerin yavrularıyla oynarken, yetişkinlerle iletişimde kullandıklarından çok daha fazla temassal jest kullandıkları fark edildi. Annelerin yavrulara dokundukları, yavaşça şaplak attıkları ve onları okşadıkları gözlemlendi. Annelerin çocuklarıyla iletişim halindeyken kullandıkları hareketleri birçok kez tekrarladıklarını söyleyen Dr. Luef, araştırmacıların ‘hand-on’ adını verdikleri, özellikle anneye özgü olan hareketi anlattı. Luef’a göre anne elini çocuğun kafasına koyuyor ve bu “Yeter artık” anlamına geliyor. 
Goriller bu hareketi sık sık birbirleri arasında da kullanıyor. Bu bir hayvanın diğerinin davranışlarından usandığı anlamına geliyor. Anneler ise bu hareketi, bebeklerine yaptıklarında öğrenmeleri için birkaç kez tekrar ediyorlar. Araştırmacılar bu anneye özgü iletişimi ‘sessiz bebek dili’ diye tanımlıyor.

 



 TWİTTER
https://twitter.com/#!/vetheknurettin

BİLİM VE TEKNİK

 
 

 *******************************************************************

Neandertallerin katilleri tanıdık çıktı!

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1095119&CategoryID=79

Neandertallerin katilleri tanıdık çıktı!

24/07/2012 13:29

Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

Bilim insanlarının gerçekleştirdiği bir araştırma, modern insanın atalarının, Avrupa'da bir dönem beraber yaşadığı Neandertaller için büyük bir tehdit oluşturduğunu, hatta nüfuslarının azalmasına neden olduğunu gösterdi

Neandertallerin katilleri tanıdık çıktı!

Ntvmsnbc'nin haberine göre, Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan araştırma, İngiliz bilim insanların volkanik küllere dayanarak elde ettikleri bulgulara dayanıyor. Avrupa’da yaşanan en büyük yanardağ patlamasının, Neandertallerin yok olmasının ardından yaşandığı düşünülüyor. 

Yaklaşık 40 bin yıl önce yaşanan Campanian Ignimbrite (CI) patlamasının geride bıraktığı kalıntıları 
Yunanistan , EgeDenizi, Libya ve Avrupa’daki dört büyük mağarada araştıran bilim insanları, “soğuyan hava ve yanardağ patlamasının etkilerinin, hem Neandertal hem de modern insanlar için olumsuz etkiler ortaaya koyduğunu” belirtti. 

YANARDAĞ DEĞİL İNSANLAR MAHVETTİ 

Araştırmada, her ne kadar doğal afet ve iklim değişikliğinin etkisi olsa da, “modern insanın atalarının Neandertallere çok daha büyük bir tehdit oluşturduğu” belirtildi. Bulgulara göre, Neandertal nüfusu CI patlamasından çok önce azalmaya başladı ve Homo sapiens’in giderek yayılan ve mağaraları işgal eden nüfusu Neandertalleri çevresel faktörlerden çok daha olumsuz etkiledi. 

Avrupa, Orta Asya ve 
Ortadoğu ’da yaklaşık 300 bin yaşayan Neandertaller, 50-30 bin yıl önce yok oldu. Çoklu gruplar halinde yaşamaları ve sürekli hareket halinde olmaları ömürlerini uzattı ancak nihayetinde yeryüzünden silinmekten kurtulamadılar. Geçmişte öne sürülen teoriler, Neandetallerin en çok aşırı soğuk kış şartları nedeniyle hayatta kalmayı başaramadıklarını savunuyordu. (Ntvmsnbc) 



Anahtar Kelimeler
Libya ,  Yunanistan ,  Ortadoğu ,  Ege 
************************************************************

Yeni kimyasal bağ keşfedildi

24/07/2012 19:55
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1095141&CategoryID=79

Bilim insanları, çok güçlü manyetik alanlara sahip yıldızları incelerken yeni bir kimyasal bağ keşfetti

Yeni kimyasal bağ keşfedildi

Yıldızlar, füzyon tepkimesiyle hidrojeni evrendeki tüm ağır metallerle birleştirmekten sorumlu. Aynı zamanda, olağanüstü güçteki manyetik alanları sayesinde atomlar arasında üçüncü tür bir kimyasal bağ oluşmasını sağlıyorlar. Bilim insanları, daha önceden dikkat edilmemiş yeni kimyasal bağı inceleyerek, kuantum biliminde atılımlar yapmayı, hatta kuantum bilgisayarları düşünülenden çok daha ileri bir seviyeye taşımanın hesaplarını yapıyor. 

Kimyada tanımlanmış olan iki tür moleküler bağ bulunuyor. Bunlar, atomların birbirlerinin üzerine çıktığı iyonik bağlar ve atomlar arasında elektron paylaşımı olan kovelent bağlar. Bu ay içinde Science dergisinde yayımlanan bir araştırmada ise Oslo Üniversitesi’nde “tesadüfen” yeni bir kimyasal bağ keşfedildiği açıklandı. 

Kuantum kimyası alanında uzman olan Trygve Helgaker, Kai Lange ve meslektaşları, Dünya’nın sahip olduğu manyetik alanın 10 bin katına sahip yıldızların, manyetik alanlarıyla oluşturdukları güçle, atomlar arasında geçmişte fark edilmeyen bir kimyasal bağ kurabildiklerini fark etti. 

Norveçli bilim inanları, keşiflerini beyaz cüce veya magnetor gibi güçlü manyetik alana sahip ölü yıldızlar üzerinde çalışırken yaptı. Yeni kimyasal bağ, uzayda kütlesi en yüksek olan maddelerden birini temsil eden beyaz cüce ve yüksek enerjili X ve gama ışınları saçan magnetar gibi yıldızların sahip olduğu çok güçlü manyetik alanlarda görülüyor. 

SÜPER GÜÇLÜ MANYETİK ALANDA BELİRİYOR 
Yeni kimyasal bağı hesaplamalar yaparak analiz eden Lange ve meslektaşları, moleküler hidrojenin güçlü manyetik alanda nasıl tepki gösterdiğini kontrol etti. Hidrojen ilk olarak beklendiği gibi manyetik alana paralel olarak konumlandı. Bilim insanları ardından, atomik bağın kopması için elektronlardan birini uyardı ancak bağ kopmadı. Tersine, molekül bir uçtan diğerine hareket ederek manyetik alana dik bir konum aldı. Lange’nin hesaplamarı şu şekilde belirdi: 

Görülen hesaplama, manyetik alanın tetiklediği dikey konumdaki hidrojen bağının, yeni ve önceden görülmemiş bir kimyasal bağ olduğunu gösterdi. Yeni bağ, iyonik veye kovelent bağ gibi enerjinin eşdeğerli olması veya dağılmasına bağlı değildi. 

Araştırmacılar, elde ettikleri sonuç hakkında, “Yeni kimysal bağ, güçlü manyetik alanlardaki moleküllerin kimyasını etkileyebilecek güçte” açıklamasını yaptı. Nature News’e açıklama yapan Helgaker, “Bu tür bir kimyasal bağın Dünya’da oluşturulamayacağını” not düştü. 
Araştırmacılar buna rağmen, kimyasal bağı ilgilendiren bilgisayar metodlarının kuantum bilimi çalışmalarında kullanılabileceğini, özellikle, gelecekte kullanılması planlanan kuantum bilgisayarlarda, atomların nasıl etkileşime gireceğini anlayabileceklerini ifade etti.(ntvmsnbc) 

 

 

TARİH: 8 EYLÜL PAZARTESİ  
   
PAYLAŞ  
 
 
Bugün 152 ziyaretçi (176 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol