ÜLKEYİ YÖNETMEYE TALİP OLANLAR
KENDİLERİNİ KÜRESEL EMPERYALİZMİN
NEOLİBERALİZM BATAKLIĞINDAN
KURTARMALIDIRLAR
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
Üç defineci varmış. Uzun süre arayışlardan sonra üç kese altın bulmuşlar. Sıra gelmiş paylaşmaya, bir subaşına gelmişler. Çok acıktık demişler, aramızda kura çekelim bir kişi gitsin şu karşı köyden ekmek getirsin, karnımızı doyuralım daha sonra paylaşalım, demişler. Kura çekmişler aralarından biri ekmek için köye gitmiş, subaşında kalan iki kişi “adam ekmek getirsin, öldürelim altınları birlikte paylaşalım2 demişler. Köye giden definecide tüm altınlara sahip olmak için köyde zehirli ekmek yaptırmış, gelmiş. Haydi, birlikte yiyelim demişler. Köye giden defineci ben köyde yedim demişse de, yok olmaz, ekmeği birlikte yiyeceğiz demişler. Zehirli ekmekleri yedikten sonra her biri bir tarafa düşmüş, ölmüşler. Oradan geçen bir başkası altınları almış sevine sevine gitmiş.
Laik-Demokratik ve çağdaş cumhuriyetin nimetlerini saymakla bitmez. Emperyalist sömürgeciliğe son vermiş, hanedan hükümdarlığını sonlandırmış, kulun kula köleliği yerine özgür birey yaratmış, insan haklarını koruyan, savunan örgütlenme hakkını vermiş, evrensel insan haklarından yararlanma ülküsüyle seçme ve seçilme hakkını bireylere kazandırmış velhasıl özgürlükçü-demokratik düşünceden her bireyin yararlanma hakkını vermesine rağmen özgürlükçü-demokratik düşünce karşıtları kendi şahsi menfaatlerini ülke ve ulus menfaatlerinden üstün görüp hem kendi haklarını hem de ülke haklarını 1960,1970, 1980 askeri rejimleri ile yok ederek emperyalist ülkelere prim vermişler ve demokrasimizin gelişmesini kesintiye uğratarak ekonomik ve siyasi bağımsızlığımızı zedelemişlerdir.
Cumhuriyet ve demokrasi definesi tüm ülke insanlarına ait olmasına rağmen bir kısım simsarlar yabancı emperyalist işbirliği ile “hepsi bana”mantığı ve hanedanlık özlemleri ile ülke çıkarlarını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak yağma ve talanlarını sürdürmüşlerdir.
Bugünde küresel emperyalizmin baş aktörü ABD emperyalizminin Ortadoğu projesinin böl ve parçala, kap kaç politikalarının tuzağında Mustafa Kemal Atatürk’ün laik-demokratik cumhuriyetini yok edip “ılımlı İslam” dayatması ile geri kalmış İslam ülkelerinin kurtuluş yolunu tıkama tuzaklarına alet olmaktadırlar.
Bu ulus laik-demokratik ve çağdaş cumhuriyeti kolay kazanmadı. Osmanlı imparatorluğu 620 yıl hüküm sürdü, feodal bir yapı içinde hanedanlar tarafından kulun kula köleliğine dayanan yönetimin idaresinde Osmanlı aydınları hep bir arayış içerisinde olmuşlardır. Avrupa bilim ve teknolojide büyük bir gelişme gösterirken, özgürlükçü-demokrasi yönetiminin ve birey özgürlüğünün keyfini yaşarken uykuda olan Osmanlı imparatorluğu hanedanları çağdaşlaşma böyle dursun Avrupa’da gelişen sermaye egemenliğinin(emperyalizminin) sömürgesi olmaktan ve Osmanlı imparatorluğunun yok olmasına engel olamadılar. Osmanlı imparatorluğunun yok olan küllerinden Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yaratılan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğundan bugüne, büyük kurtuluşu içlerine sindiremeyen emperyalistler ve içteki işbirlikçileri laik cumhuriyetin yok edilmesi için gizli ve açık mücadele içinde olmuşlardır.
Bugün küreselleşme adı altında büyük bunalıma giren emperyalistler, yeni sömürgecilik anlayışları ile ulusların milli iradelerini yok ederek, ulusların ulusal politikalarında büyük bir kargaşa yaratarak çürümüş neoliberal bataklıklarına düşürerek kendilerine bir çıkış yolu aramaktadırlar.
Bağımsız, laik-demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti tüm mazlum ulusların da kurtuluş yolunu göstermiş şanlı mücadelelerin bir sonucudur. Emperyalizme prim veren her parti, örgüt kendi sonunu da üç defineci örneğinde olduğu gibi getirecektir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 22.09.1924 tarihinde Samsun İstiklal ticaret Mektebi’nde öğretmenler tarafından verilen çay ziyafetinde yaptığı konuşmadı:
“Efendiler. Yeryüzünde üç yüz milyonu mütecaviz İslam vardır. Bunlar ana, baba, hoca terbiyesiyle, terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat maalesef hakikat-ı hadise şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esaret ve zillet zincirleri altındadır. Aldıkları manevi terbiye ve ahlak onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek meziyet-i insaniyeyi vermemiştir, veremiyor. Çünkü hedef-i terbiyeleri milli değildir.” demiştir.
Dilerim ki; ülkeyi yönetmeye talip olan iktidar ve muhalefetteki partiler küresel emperyalistlerin neoliberalizm bataklığından kendilerini kurtarırlar, geleceğin Türkiye’si için milli menfaatlerde hizmet yarışında, laik-demokratik ve çağdaş cumhuriyetin nimetlerinden 70 milyon insanımızın yararlanması çabası içinde olurlar.