GÖZLEM
YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
Bergson ‘’ İnsan zamanın içinde değil, zaman insanın içinde yaşar.’’der..
İçimizdeki zaman bize ait değilse bize ait olan zaman nerede?..
Doğa ve toplum yaşamının materyalist diyalektiği , doğada ve toplumda var olan çelişkiler yumağının kavranılmasında ve toplumların düşünce biçiminin oluşmasında bilimsel en büyük etkendir…Doğa , canlı ve insan toplumları bir arada yaşamın dinamiklerini ve varlıklarının sürdürülmesinde aralarındaki etkileşimleri bir arada yaşamsal süreçlerinde yaşamlarının hukuk, ahlak felsefesini ve kurallarını belirler…
İnsanlık var olduğundan bu yana süreç içinde yaşam faaliyetlerinin belirlediği Sosyo-ekonomik yaşamlarında ilkel-köleci –feodal – kapitalist ve sosyalist komünal toplum halinde varlığını sürdüre geldikçe toplumsal yaşayış yapılarına uygun hukuk ve ahlak felsefelerinin yansıması olarak doğaya , canlılara ve insana bakış açıları farklı olmuştur…
21.yy insanlığına yaşadığı yüzyıl içinde kendine rakip olabilecek dünyamızda ve uzayın derinliklerinde başka bir canlı varlığın keşfi yapılmadı ama kendi kendisiyle insanlıklarına karşı amansız ve acımasız bir savaşım içindedir.Ve insanlık doğanın acımasız afetlerine , hastalıklarına yaşam dinamiklerinin yok olmasına karşı da kayıtsız, yok olabileceğini düşünmekten aciz durumdadır…Buda sermaye sınıfının doymak bilmeyen kapitalist –emperyalist sömürü düzenlerinin bakış açılarından kaynaklanmaktadır… Azınlığın çoğunluğa egemen olduğu sınıflı toplumlarda sömürü ve egemenlik anlayışı sadece insanlığa değil, doğaya ve diğer canlılara da acımasızca zulmetmektedir…
Müdür Boncuk, Ağa Sendi ve Avcı Mağduru Çipur:
Kağızman ilçesi Belediye mezbahası ilçenin Şahindere mahallesinin güneye doğru son noktasında dere içinde eski Rus yapımı bir bina idi…Belediyenin Veteriner Hekim kadrosu olmadığından bu hizmetlerin yürütülmesi için İlçe Tarım müdürlüğünden Veteriner Hekim olarak görevlendirilmiştim,.. Mezbaha etrafı köpek esir kampı gibi idi... Her gün Belediye tarafından itlaf edilmesine rağmen bir türlü baş edilemiyordu…O zamanları barınak da gündemde yoktu…Belediyenin öyle bir bütçesi ve imkanları da, duyarlılıkta yoktu… İl çevre sağlığı reçetesi ile belediye zehirli ilaç alıyordu zehirli köfteler yapılıyordu, Belediye zabıta memurları tarafından bu sahipsiz köpeklere yedirilerek itlaf ediliyordu,,,Tabii ki bir hekim ve bir insan olarak bu durumdan acı ve üzüntü duyuyordum…Yönetmelik öyle buyuruyordu...Tüm köy muhtarlıklarını ilçe idare kurulu olarak uyarmamıza rağmen, köylüler bakamadıkları köpekleri ilçeye bırakmayı en kolay çözüm yolu bulmuşlardı…
Sahipsiz köpeklerden bir tanesini sahiplenmek istedim…Kaldığımız lojmanın bahçesine bir ağaca bağladım birkaç saat sonra köpek çalındı.. Soruşturdum çalanı buldum. İyi bakacağına yemin ettirdim,.. tamam dedi…iyi bak ara sıra kontrol edeceğim dedim…tamam amca dedi…ertesi gün bir tane daha getirdim onu da çaldılar…Bu iş hoşuma gitti ve kendi kendime çözüm bu dedim köpekleri sahipli ederek onları itlaftan kurtarmak…Mezbahada çalışan işçilere de aynı şeyi yapmalarını söyledim,,. Çok hırpalanmış, zayıf, cılız hasta yavru köpek sahiplendim, Bunu kimse çalmadı gittikçe iyileşmeye ve büyümeye başladı,..Çocuklarda çok sevdiler bir ad koymamız gerekiyordu…Boncuk olsun dedik ve adını böylece boncuk koyarak nüfusumuza katmış olduk…
İlçe’ye bağlı Yukarı Çıyrıklı köyünde ikamet eden bacanağıma hafta sonları giderdik…O da tutturmuş ben köyün ağası olacağım diye…Bacanağın bir kangal köpeği vardı…Adı Sendi idi…Köy göçmüş bir kaç ev kalmış , köyde yaşayanlar da hep yaşlı , onlarda biz burada neyi bekliyoruz diyorlardı…Bir zamanları 200 haneli köyde şimdi on hane kalmış…Çocukları hep büyük şehirler de, dış ülkeler de …Dedim bacanak sen hiç heveslenme hepiniz bu köyden gidicisiniz bu köyün sahibi Sendi’dir…Ağalıkta Sendi’nin hakkıdır…Gidene kadar ağa olayım ondan sonra Sendi olsun dedi ise de bacanak…Olmaz dedik ve köylülerin oyları ile Sendi’yi ağa ilan ettik…Ve Sendi oldu AĞA SENDİ böylece…
Ağa Sendi , çok zeki ve de çok gururlu bir köpekti kümesten bir yumurta yemiş, bacanak bir kaç sopa vurmuş ve bağırmış Sendi’ye…Sendi üç gün yemek yememiş ve havlamamış…Gittik hiç kimseye bakmıyor…Her gittiğimizde köye, gideceğimizi hissediyormuş ve bizim arabayı uzaktan gördüğünde sevinmesini seslenmesini görmüş olsaydınız , inanmazdınız …Köyden ayrılma zamanımız olduğunda köyün dışına kadar bizi yolcu ederdi güle güle dercesine havlardı…Bu sefer hiç pas vermedi…Köye gittiğimizde kasaptan ciğer alıp Sendi için götürüyorduk…Önüne ciğeri koyduk bakmadı bile…Bacanak gitti birkaç yumurta getirdi önüne koydu .Sendi kalktı yerinden gitti uzakta bir yere arkası dönük oraya oturdu…Bacanak özür diliyorum ağzından bile öptü bir türlü barışmadı…Ben bacanağa kızdım bir daha duyarsam Sendi’ye bir şey yaptığını veya kızdığını senden küserim dedim…Hanıma dedim haydi kalk bizde gidelim, bir daha gelmeyelim bacanağa…Arabaya bindim hareket etmeye başladım bir anda Ağa Sendi yerinden kalkıp arabanın önüne gelip oturdu arabadan indim Ağa Sendi’yi öptüm çiğeri yedi, başladı bizimle oynamaya ama bacanağa halen küs ona pas vermedi…
İlçe Tarım Müdürlüğünün bitişiğinde, müdürlüğe tahsis edilmiş lojmanda oturuyorduk. Her gece yatmadan önce müdürlüğü kolaçan eder, daha sonra yatardım. O araları da terör Kağızman’da gündemin konusuydu. Müdürlüğün giriş kapısına baktım bir sepet ,hava kapalı ve ışıklarda yanmadığı için bende bir ürperme oldu, patlayıcı bir tuzak olduğu düşüncesiyle polisi aramak istiyordum ki, miyavlama sesi ile dikkatlice sepete yaklaştım baktım sepette daha gözleri bile açılmamış üç tane minicik kedi yavrusu …Dedim: şu işe bak cami avlusuna insan yavruları bırakılıyor…Veterinerliğe de kedi, köpek yavrusu…Peki bu ikisi arasında bir ilişki yok mudur?....
Boncuk gittikçe gelişmeye ve büyümeye başladı …Evin bir ferdi gibi oldu…İlçe sağlık ocağı ile İlçe Tarım Müdürlüğü arası iki kilometre kadar vardı…Her sabah hanımı oraya kadar götürüp iş yerine bıraktıktan sonra İlçe Tarım Müdürlüğüne geri dönerdi…İlk başlarda hizmetlinin paçalarından tutar benim odanın kapısına kadar getirirdi, hizmetli kapıyı açtıktan sonra bırakırdı…Daha sonraları hizmetli Harun ile anlaştıkları için hizmetli Harun’un paçasından tutmadan kapıyı açmasını beklerdi…Daha sonraları da hiç onlara havlamadan kendisi kapıya kadar geldiğini havlayarak haber verirdi… Odamda bir köşe de otururdu sessizce… Bende, bir şeyler ara sıra yemesi için veriyordum… Tuvaleti geldiğinde haber veriyordu kapıyı açıyordum gidip tuvaletini yaptıktan sonra geliyordu…Boncuk nerede ise benimle birlikte mesai yapıyordu…Zamanla biz kimlere hizmet veriyoruz… O insanları tanımaya başladı…Polis ve askerin bizimle pek işi olmadığından, onlardan gelen olursa çok kızıyordu… Gittikçe boncuk insanlaşmaya ve işlerimize karışmaya başladı… Bazen ben evraklara daldığımda bir köylü odaya geldiğinde fark edemiyordum…Sanki müşteriye bak gibisinden birazda sertçe havlayarak beni uyarıyordu…Böyle işime karışmasından Boncuk’u terfi ettirdik …BONCUK oldu…Müdür BONCUK …
Bir gün bir köylü kliniğe kanadı kırık bir kara karga getirdi… Köyden gelirken bakmış karga uçamıyor, yakalamış … kargayı ne yaparsan yap… iyi günler dedi kargayı bırakıp gitti…Karganın kanadı gangren olmuş avcıların avlanma sıralarında yaralanmış olabileceğini teşhis ettim… Gereken tıbbi müdahaleyi yaptım …Her gün yaranın pansumanını yaptıkça aramızda dostluk bağları oluştu…Eski iki katlı bir yapının , alt katta Diş Kliniği vardı…Üst kat benim Veteriner Klinikti…Kliniğin merdivenleri dışarıdandı ve ön tarafında balkon vardı,,, Karga hep bu balkonda kalıyordu. Karga iyileştikçe hareketlenmeye başladı… Balkondan aşağıya kendini atıyor, merdivenlerden balkona çıkarak tekrar tekrar aşağıya atlıyordu ama uçamıyordu… Bu hareketleri bir oyun gibi yapıyordu…Adını Çipur koydum…Artık herkes tanıyordu Çipur’u… kliniğin bahçesinde yeşillikte dolaşıyor , beslenip geliyordu…ÇİPUR’da insanlaşmıştı artık gel dediğimde geliyordu…Etrafımda dolaşıp duruyordu….Bir sokak kedisi ile arkadaş oldular…Kedi , aşağıdan miyavladığında hemen balkondan aşağıya atlıyordu…Çipur’a çok alışmıştık bir ara kayboldu, bulamadım…Etrafta çocuklar vardı yemin ettiler görmedik .dediler…Bir hafta aramadığım yer, sormadığım insan kalmadı…Sanki yer yarıldı, Çipur yerin altına girdi...Aynı Çipur gibi bir sabah uyanıp dışarı çıktığımda sesime ses vermeyen Müdür Boncuk’ta kayıp olmuştu…
İnsanın sevgi duyduğu bir şeyini kayıp etmesi çok kötü…İnsan kendinde bir eksiklik hissediyor…Böyle durumlar her insanın başına geliyor ve aynı benim yaşadığım duyguları yaşıyordur, her insan , kesinlikle ...Eğer yaşamıyorsa aşırı duyarsızlık içindedir o insan …Böylelerin insanlığından şüphe edilir…
Kayıp, ölümden de zor…Babamızın ve annemizin vefatlarında isyan ediyordum bir türlü kabullenemiyordum, Zamanla ölümün bir doğa kanunu olduğunu, görüyorsun ve kabulleniyorsun…Alışıyorsun, yüreğinin derinliklerinde onun sevgisi ile yaşamın olgunluğu içerisinde yeniden farklı bir duyarlıkla hayata bağlanıyorsun…
Ya faili meçhule giden kayıp insanlar, onların yakınları, yüreğinde insanlık duygusunu hisseden insanlar…Ya tüm bir toplumun yaralanan vicdanları , yaşamı kabusa döndüren vahşeti anlatabilmek zor…
Tüm bunlara doğa kanunu, kader mi! deyip...kabullenip , kendimizi alıştıracak mıyız?…Demesi çok kolay…Gel de bunu 104 yaşındaki Belfo anne’ye sor, oğlu Cemil Kırbayır , 8 Ekim 1980 yılında ,Göle’de gözaltına alınıyor, Kars Emniyet Müdürlüğüne götürülüyor…Götürülüş o götürülüş ,bir daha haber alınamıyor. Ve şimdi de , 31 yıl sonra: Zaman aşımına uğrayıp uğramadığı araştırılıyor ,medya’dan öğrendiğimize göre…Cemil Kırbayır’ın Berfo anası ve kardeşleri 31 yıldan bu tarafa canlarını arıyor…Peki bu ailenin dramlarını ve çektikleri acıları anlatabilecek bir dil var mı?... Cemil Kırbayır, gözetim altına alındığında yirmilerin üzerinde, anneciğinin yaşı 73 iken, Berfo ana oğlunu evlendirmiş olsaydı torunları ile beraber doğanın kendisine bahşettiği bu ömrü mutluluk içinde geçirmiş olacaktı…Ama Berfo Ana ,31 yılda her gün öldü dirildi, gözleri hep kapı da, belki oğlu çıka gelir diye… bekledi durdu…Ağlamaktan, her geçen gün umudu tükendikçe göz yaşları zehir oldu, içine akıttı… Yine de ömrü yettiği kadar bu tükenmekte olan umudu acılarla son nefesine kadar yaşayacak eğer yaşam deniyorsa…Bu bir ana yüreği tüm umutları tüketmemeye çalışacak , bir daha oğlunu görebilmek için…
Berfo Ana’nın oğlunun başına gelen sadece kayıplardan bir örnek…Ya gece yatağından alınıp gözaltına alınanlar evine gitmekte olanları kuytu bir yerden alıp götürülenler, bir daha dönmeyenler kaç bin insan var acaba!...Ya faili meçhul cinayetler...
Kafkas Üniversietesi Veteriner Fakültesi Öğretim üyesi Prof.Dr.Savaş ÖZTÜRK , Berfo anaların evlat acısıyla yaşamlarının dayanılmaz izdıraplarını birazcık olsun dindirebilmek , bundan sonraki yaşamlarında evlatlarının güzel insanların gönüllerinde yaşadığını duyumsatmak adına yüreğinden gelen insanlık sevgisi duyarlılığı ve aydın sorumluluğu bilinciyle yazıp bestelediği ve öğretim görevlisi eşi Sevgi ÖZTÜRK ile birlikte seslendirdiği ‘Tomurcuk’ adlı albümleri ile toplumla paylaştıkları ‘Berfo ana ‘ parçası için 28 Kasım 2011 tarihli BİRGÜN Gazetesine yaptıkları röportajlarında ;
‘Berfo’ eserimin ortaya çıkışında yaşadığım o yılların etkisi büyüktür. Berfo ana 12 Eylül’de yaşanan acıların en gerçek yüzüdür bence. Düşünün 31 yıldır oğlunu arayan bir kadın ve yaşı 104. Hangi vicdan bu acıyı yaşatabilir bir anaya. Oğlunu asıp cansız bedenini verselerdi, bu kadın bu kadar acı çekmeyecekti belki de. Vicdanı olan hangi yüreği dağlamaz bu trajedi. Berfo eserimde , Berfo Anay’la birlikte yolculuğa çıkıp , bir tomurcuk, bir umut yakalamak istedim. Düşündeki oğlunu bir yerlerde yaşatmak istedim, sancılandım günlerce ve hikayenin sonunda şu dizeler çıktı.’’Nerededir oğlun hangi kuytuda Berfo/ Yoksa bir güzelin yüreğinde mi?’’,Kısacası Berfo’yla 12 Eylül’ün yaktığı tüm anaların yüreklerinin ortak haykırışı olmaya çalıştım.’’ Söylemektedir Prof.Dr.Savaş ÖZTÜRK.
Sevgi ve Savaş Öztürk’ün “Tomurcuk” adlı albümünde yer alan “Berfo” türküsünün sözleri şöyle:
Hoyratça bir gündü o gün
Halden bilmez bir gündü
Yürekler dağlandı yandı
Yanan közde düş kaldı
Aradın onu serhat ilinde Berfo
Türküsü dilinde resmi elinde
Berfo…sen uzaklarda ağlayansın
Berfo…sen acı türkü söyleyensin
Berfo…sen oğula yanansın
Acılar hep sende kaldı
Ömrün bitmez gün saydı
Nerdedir oğlun hangi kuytuda Berfo
Yoksa bir güzelin yüreğinde mi?
Gölede bir güzel yüreğinde mi?
Eyy berfo
Eyy uzak diyarların sabırlı kadını
Yıldızlar nasılda azalıyor kayıp gecede
Sen bir asır devirmiş ömrüne inat
Boynu bükük gecenin içinde
“ben anayım” deyip
Kayıp giden yıldızını arıyorsun
Kapın sürgüsüz, gözün uykusuz
Bekliyorsun…
Ne resmi düşüyor nasırlı ellerinden
Ne gidişi yaşlı gözlerinden
Eyy Berfo
Sen oğula…
Sen ağlayacak bir mezar taşına hasret
Sokağı mesken tutuyorsun
Çoğalttıkça çoğaltıyorsun
Kayıp umutlarını…
Ben burada bunları yapanları, yaptıranları yargılamayacağım. Elbette toplum vicdanında ve yapanların kendi vicdanlarında yargılanmaları olacaktır. Sadece kendisine insan denen insanoğlunun kendi yaşam dinamiğine karşı besleyebildiği vahşi duygularının, duyarsızlıklarının ve sorumsuzluklarının kökenini yorumlamaya çalışıyorum…
İnsan olan her insan, bir şeyini kayıp edince; kendinde ve toplumda bir şeylerin eksildiği duygusunu yaşıyor ve bu duygu insanların ve toplumların yaşamında mutsuzluk, negatif enerji yaratıyor olmasına rağmen insanın kendisi kendi mutsuzluğunu neden yaratıyor? Bunu bilerek ve isteyerek mi yapıyor acaba ?...
Ağa Sendi, Müdür Boncuk ve Çipur’un akıbetleri konusunda bilgi vermek istiyorum:
Ağa Sendi, kangal cinsi bir çoban köpeğidir..Kangal köpeklerinin en tipik özelliği özgür oluşlarıdır.Çok zeki olan kangal köpekleri,insana sadık ve itaatkar fakat fazla baskıya dayanamazlar, ancak kendi görev alanlarında verilen çobanlık görevini en iyi şekilde yaparlar.Ağa Sendi, bacanak ve baldıza çok bağlıydı.Komşu köylerinden bir tanıdıkları koyunları için bir süre Sendi’yi istemişler, onlarda kırmamış vermişler, zorla götürmüşler Sendi’yi..Bir hafta Sendi hiçbir şey yememiş ,zayıflamış nerede ise ölecek bir durumda getirip bacanağa teslim etmişler.Bir müddet bacanaklara pas vermemiş neden başkasına vermişler diye…Daha sonraları iyice iyileşti ve çok mutlu ,eski neşeli durumuna geldi. Bacanak bir hata daha yaptı bir başka tanıdığına verdi…gidiş o gidiş..Anlattıklarına göre çöplükten yediği zehirli bir yiyecekten ölmüş…
Müdür Boncuk’u şehir içinde geceleri ışıklandırılan elektrik direği yanında ölü bulduk… Öldürülmüş olabileceği şüphelerimizi aynı yerde birkaç gün önce başka bir köpeğin elektrik kaçağından öldüğünü öğrenmemiz kuşkularımızı giderdi ise de ; yine burada Boncuğu ölüme götüren belediyenin teknik ve çevre sağlığı gözetmeden sadece gösteriş olsun diye topluma bakış anlayışından ve sorumsuzluğundan kaynaklanan ihmalkarlığıdır…
Çipur ‘u da açıkta bulunan çöplükte can dostu sokak kedisi ile birlikte ölü bulduk…Ölüm nedeni yine zehirli gıda…
Yaşadığımız yy. tüm olumsuzluklara ve karmaşıklığa rağmen insanlığın tüm canlıların ve doğanın kolektif yaşam haklarının korunduğu sömürüsüz toplum anlayışının hukuk ve ahlak felsefesine bilimsel materyalist diyalektik düşünce bakış açısına tüm toplumların sahip olabilmesinin mücadelesinin yüzyılı olması umuduyla…
Yaşadığımız yüzyılda insanlık kazansın …
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
vetheknurettinozturk@hotmail.com
Ankara, 08.12.2011
Bu yazının yayımlandığı gazete ve siteler.
1-SİTEM:08.12.2011
http://vetheknurettinozturk.tr.gg/
2-FACEBOOK:08.12.2011
https://www.facebook.com/note.php?saved&¬e_id=10150435340222976
3-KAĞIZMAN FM:09.12.2011
http://www.kagizmanfm.com/yazaruyeyazi/64
4-SİYASAL BİRİKİM GAZETESİ: 16.12.2011
http://www.siyasalbirikim.com.tr/haber.php?haber_id=11511
5-KAĞIZMAN GÖZLEM GAZETEsİ.21.12.2011
http://www.kagizmangozlem.com/haber_detay.asp?haberID=829
6-KARS MANŞET:30.01.2012
http://www.karsmanset.com/yazi/yasamin-icinden-kesitler---213.htm
TWİTTER
https://twitter.com/#!/vetheknurettin
videolar
1-kars berfo ana oğlunun cenazesini istiyor kafkas haber ajansı kha.flv
http://www.youtube.com/watch?v=L5t5ARsAgIQ&feature=relmfu
2-kars berfo savaş öztürk
tomurcuk www.kha.com.tr kafkas haber ajansı kha.flv
http://www.youtube.com/watch?v=hf51sd0tgMs&feature=related
3--Berfo (Sevgi & Savaş Öztürk)
http://www.youtube.com/watch?v=Kv4zTubOQGs









KÖPEK KATLİAMI
DOĞA KATLİAMI
Sarıkamış faciasının Rus askeri tarfından çekilen görüntüsü
http://www.youtube.com/watch?v=lamm7vMmNe8


1.DÜNYA SAVAŞINDA İNGİLİZLERE ESİR DÜŞEN ASKERLER