SANAT İNSANIN YAŞAM MÜCADELESİNİN BİR OLGUSUDUR
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
‘ucube’ Kars İnsanlık Anıtı Üzerine
Türkiye Laik- Demokratik Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunun ruhunda, çağdaş insanın yüzlerce yıl evrimsel sürecinin birikiminin bir tarih bilinci ve çağdaş -uygar toplum duyarlığının evrensel çağdaş insan hak ve özgürlüklerinin en yüce değer olarak algılandığı ve bir ipek böceğinin kozasını ördüğü gibi, bu demokratik gelişimci Cumhuriyetin: çağdaş toplum kriterleriyle donanımlı olmasını sağlayan , insanlık değerlerine daha çok kazanımlar sağlayacak çağdaş hukuk,çağdaş yönetim, bilim,akılcılık , sanatsal ve kültürel zenginliklerle belirlenen toplumsal dinamiğin öngörüleri; bilimsel ölçütleri ışığında bireyin ve toplumun çağdaş ve uygarlık eksen doğrultusunda ufkunu açacak toplum bilim rehberini taşımasına rağmen… yüzlerce yıl sonra kazanılmış hakların buharlaşmasına ve çağdışı yaşamın reva görülmesine olan duyarsızlık ve toplumumuzda yaşanan akıl tutulması çok düşündürücüdür.
Bütün bu yüzlerce yıl mücadelemiz sonundaki toplum ve birey olarak kazanımlarımız; toplumsal konsesus ortak paydasında şekillenen değerlerin ortak dili ,sanat ve kültürel değerlerindeki ortak ruhla geleceğin aydınlık yarınlarını şekillendirecek güven içinde toplumsal birlikte yaşam sanatıdır.
Marks’a göre sanat; insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır.Bu toplumsal bir karakter taşır.Sanat yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.
Kağızman’lı %84 ortopedik engelli 1958 Doğumlu Ressam Şahmettin Tepe : çocukluk döneminde geçirmiş olduğu çocuk felçi neticesinde yedi yıl yürüyememiş; el,kol ve ayaklarından özürlü olmasına rağmen onu hayata resim yapma sanatı bağlamış ve diyor ki: ’benim ve biz engellilerin amacı bir sanatçı olarak kendimizi ispatlama mücadelesi ve sanat eseri ortaya çıkarmak değil,eksik tarafımızı doldurma mücadelesidir.’
Şimdi gelelim ülkemizin bir yarasına ve bunu da güneşin doğduğu ülkemizin en doğusundan Serhat şehrimiz Kars’tan başlayarak sanatın neden toplumun yaşam mücadelesinin bir olgusu olduğunu ve neden orada çok önemli olduğunu anlamaya çalışalım:
Bölge tarih boyunca savaşlara ve kuşatmalara maruz kalmış, kırk yıl Çarlık Rusya’sının esareti altında insafsızca ezilmiş,emperyalist ülkelerin kışkırtmalarına karşı Ermeni zulmüne uğramış,samanlıklara doldurularak üzerlerine benzin dökülerek ataları yakılmış,emperyalistlerle işbirliği yapan Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde kara iklimin karakış boranında ,ayazında yokluklar içinde,kendilerini savunacak silah , ayağına çarık , üzerine giyecek bulamayan bu onurlu halk göğüs göğüs’e savaşarak ölümün soğukluğunu vucudunda his ede ede yurtseverlik duygusunu yitirmeden Osmanlının küllerinden arta kalan bu bölgeyi yaşamın zor şartlarında savunmasını bilmiş,ilk yerel meclisini ve parlamentosunu oluşturarak Bağımsız Türkiye Cumhuriyet Devletinin doğudaki harcını yapmış ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Erzurum kongresini yapmasının zeminini yaratmıştır.
Demokratik–laik ve çağdaş Cumhuriyetin tüm değerlerine ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerine her zaman bağlı olmuş ve bölge şartlarında ekonomik değeri olan tarım ve hayvancılığın gelişmesinde canla başla çalışarak bir zamanları tüm ülkenin nerede ise ihtiyacı olan hayvansal protein kaynağında yeterli üretimi sağlayan ve bölgede bir çok etnitise ve çok kültürlülük olmasına rağmen tarih bilinci duyarlıklarıyla kültürel zenginliklerinin renkleri ile birlikte çağdaş duyarlıklarında aynı yöne bakabilme anlayışı içinde yaşama sanatının en iyi örnekliliğini vermiş bu insanlar,son 30-40 yıldır neyin diyetini ödediklerini ve nasıl bu tuzaklar içinde kendilerini bulduklarını bilinç ve şuurlarını nasıl yitirdiklerini kendi insanlık değer anlayışları ile izah edebilememin acısını yaşamaktadırlar.
Tüm bölgede yaşanan sosyal çürümenin ve toplumun ekonomik yaşam kaynaklarının yok edilmesinde bu onurlu ve yurtsever insanların hiçbir suçu olamaz ama bu bölge insanları sadece laik Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci ilkelerine bağlılıkları nedeniyle daima horlanmış ve gerici , Kemalizm’e karşı iktidarlarca ayrımcı politikalarıyla dışlanmış olduklarını ve cezalandırıldıklarını hiç kimse inkar edemez.
Bu gün büyük göçler nedeniyle Kars nüfusunun birkaç katı Kars dışında büyük metropoller olmak üzere ülkenin her tarafına dağılmış bir çok aile paramparça çoğu göç edenler metropollerin varoşlarında meslek kariyeri olmayan lümpen proletarya durumunda ve çoğu da bir çok toplumsal olayların içinde ister istemez bulunmaktadır. Bir çoğu ebeveynlerinin vefatında cenazelerine gidemeyecek durumda olup ,bu da onların sosyo-psikolojik toplumsal hastalıklarına sebebiyet vermektedir.
Peki bir zamanları kendi hayvancılık ve tarım aile işletmelerinde üretken olan bu insanları bu gün işsiz ,yoksul,vasıfsız,lümpen proletarya durumuna getiren sebepleri, bunlar benim vatandaşım diye araştırmayan çözüm üretmeyen bir ülkede sosyal devlet var denebilir mi? Böyle bir toplum yapısı içinde bulunan bir toplumda ileri demokrasi ve özgürlükler ,insan hakları yönü ile iyi bir toplumsal gelişme sağladık diyen iktidar yalanlarıyla bu gerçeklikleri yok edebilir mi? ‘güneş balçıkla sıvanmaz’ her şey güneş gibi ortadadır.
Yine soruyorum, bu göç eden insanlar daha iyi bir yaşam bulmak maksadıyla kendi bağımsız düşünceleriyle mi göç etmişler, buna hiç kimse evet diyemez
Yine soruyorum, bölgede iş olanakları,istihdam yaratabilecek bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesine katkı sağlayacak zengin insanların batı illerimize göç etmeleri daha çok zengin olayım ve daha iyi yaşam bulayım diye mi olmuştur,buna da hiç kimse evet diyemez.
Göçlerin nedenlerini birçok yönden değerlendirebilme imkanı olmasına rağmen büyük çoğunluğunun sosyo-ekonomik , psikolojik ve siyasi temel neden olarak görmek daha gerçekçi olur.
Cumhuriyet yönetimi devletçi politikalarla hem toplumsal sınıflar arasındaki dengeyi sosyal devlet anlayışı ile sağlarken toplum sosyal yapısındaki kültürel değerlerini emperyalizmin ayrıştırıcı kültür yozlaşması karşısında daha direngen bir yapıyı koruyabiliyordu. Ve birlikte yaşama sanatı daha barışçı ve paylaşımcıydı.Bölgesinde yaşayan insanlar kendi yaşam kaynaklarında daha üretken ve vasıflıydı.Bu durumda herkes bölgesinde mutlu ve barış halinde yaşıyordu,tüm köylerde devletin kurumları eğitimden ,imamına,ebesine kadar mevcuttu ve Cumhuriyetin halkçı eğitim kurumlarının aydınlatmacı hizmetleriyle daha bir sağlıklı yurtseverce ,paylaşımcı ,toplumsal ,çağdaş bir yapı ile bireyin özgürleşmesi ,toplum dinamikleriyle ekonomik ve siyasi bağımsızlık gelişiyordu.
1950’den sonra( bu tarih hep hafızlarda olacak) devletçi yönetim anlayışı ve politikaları yerine neo-liberal politikaların siyasal yaşamımızda etkin olmasıyla birlikte yok edilen sosyal adalet anlayışı o tarihten itibaren günümüze kadar toplumumuzda yaşanan sosyo-ekonomik çürümeden bölge de nasibi almış , küçük aile işletmeleri çağdaş ekonomik yapılanmaya dönüşümü sağlanamadığından emperyalist işbirlikçisi komprador burjuvanın liberal sosyo-ekonomik politikalarından küçük aile işletmelerini bu politika yok etmiş ve bölgeden büyük göç dalgaları başlamıştır.Bu emperyalist böl,parçala,yönet politikaları sosyal yapıdaki etnitiseyi ayrıştırmış ve bu etnik milliyetçilik siyasilerin ucuz malzeme aracı haline gelmiştir.Ve bu ayrışma nedenleri bölgelerdeki çatışmalar,düşmanlıklar güvensizlikler nedeniyle toplum içinde bir psikolojik korku ve dehşet paranoyasına dönüşmesinde bölgedeki göçlerin en büyük sebepleri olmuştur.Bu göçlerin büyük çoğunluğunu sürükleyen zengin iş adamları ile üretici kesimlerin bu psikolojik paranoyadan geleceklerine güvenilir yer arayışlarından olduğunu da unutmamak gerekir.
Savaşların var olduğu bir ortamda toplumsal yaşamın sağlıklı sosyo-ekonomik ve psikolojik huzurun, üretimin varlığından söz edilebilir mi?
Bölgede tarımsal ve hayvancılık sektörünün çöküş sebepleri başta uygulanan liberal ekonomik politikalar olmak üzere bir taraftan da yaratılan etnik ayrımcılığın yarattığı psikolojik paranoyalar değil midir?
Büyük göç bölgede üretici gücü yok ederken azalan nüfusun çoğunluğu güçsüz ve feodal yapıda olması bölgenin çağdaş toplumsal yapılanmasında sorunlar dağ gibi artarken burada yaşayan insanların etnik ve duygusallıkları daima siyaset yapan aynı insanlar tarafından sömürülmektedir. Kars’ın eski kültürel kimliğine ve çok etnik kültürel zenginliğindeki renklerle aynı yöne bakabilen bir yaşam sanatını tekrar tesis etmek zorunlu olduğu için bu yönde en çok politikacıların feodal ağırlığı hakim olduğundan bu liberal merkez partilerinin de bu insanlara siyaset yapma önceliği sağlamış olduklarından bu yaşam sanatını savunur gibi görünüm yaratarak takiyecilik ve toplum mühendisliği politikası yürüterek Belediye Başkanı ve milletvekili olduklarında ayrımcı politikalarına devam etme hastalığından kurtulamamaktadırlar.
Bölge Belediye Başkanlarının zaman zaman çok yerinde ve toplumsal yapıda birlik , beraberlik,kardeşlik ve barış adına şehirde çağdaş sanat eserleri sağlamalarına rağmen çoğu zaman da o güzelim sanat eserlerini değişik partilerde siyaset yapan aynı kişiler partilerinin bakış açıları doğrultusunda bir önce yaptığını yıkma cesareti ve sorumsuzluğunu da göstermede tereddüt etmemektedirler.Böylece aynı şehirin havasında bir arada yaşamak zorunda boğulurcasına kalan bu insanların psikolojik durumlarından zaman zaman istenmeyen toplumsal olayların nasıl geliştiğini görüyoruz.
Bu sosyal çürüme ve ekonomik sorunsallıkları ile birlikte toplumda yaşanan psikolojik savaş ortamında toplumun insana insanca bakış eksikliğini giderici olan ortak dil sanat insan ufkunu yarınların aydınlık dünyasına götüren olgudur. Zaten her şey güllük gülüstanlık olsaydı sanata ihtiyaç olmazdı, nasıl ki Şahmettin tepe ortopedik engelli eksikliğini gidermek için resim yapıyorsa toplumsal duyarlığın yaratılmasında toplumsal ortak payda da buluşmanın en büyük gücü olan sanat eserleridir.Bu sanat eserleri hem yapan için bir özgürlük abidesi hem de toplum için bir yaşam kaynağıdır.Onun için büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ‘sanat eserlerinden mahrum kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur’’demiştir.
Bu kadar savaş sendorumu yaşamış bir toplumun yaşama olumlu bakış açılarını geliştiren sanat eserlerini ‘ucube’ olarak değerlendirmek, sanatkarın insan hak ve özgürlüklerine ,emeğine toplumsal vicdanına büyük bir hakarettir.Hiç bir sanat eseri çirkin olamaz ,o yaratılan eser emeğin gücündeki ruhu taşımakta ve toplumsal yaşamın bir mücadelesinin olgusu olarak ortaya çıkmaktadır.Bakın ‘İnsanlık Anıtı Heykelin’ yaratıcısı büyük heykeltıraş Mehmet AKSOY’un sanatına yönetilen haksız çağdışı tepkiler ve saldırı karşısında kendini savunan bu satırlardaki duyguları yaralayıcıdır,insanı utandırıyor;
Taş Yerinde Ağırdır
Yanlızlığımı taşa astım
Gölgesinde çalışıyorum
Yalnızlığım benim ikiz kardeşim
Sol yanım huysuz sevgilim
En bencilim, en yaratıcım,en beğenmezim.
Günlerdir politik malzeme yapılarak Sayın Başbakanımız RTE ‘nin ‘’ UCUBE HEYKEL’’ nitelendirmesi ve belediye başkanına ‘’kaldırın bu ucube heykeli’’ emretmesiyle birlikte bölgenin tüm sosyo-ekonomik-psikolojik sorunlarını örterek yaratılan siyasi polemiklerin uluslararası deniz aşırı ülkelere kadar gündem yaratarak yayılmasında bölge halkı büyük haksızlıklara uğramış ve onurları rencide edilmiş,bölgenin tükenen sosyo- ekonomik yaşamındaki tarım ve hayvancılığa dayanan ekonomik yapısının ve göçlerle parçalanan aile dramları,işsizlik,yoksulluk vs.gibi sorunlarının çözümünde yaratılan,güvensizlik, umutsuzluk ve gittikçe derinleşen toplumsal dejenerasyon hem bölgede yaşayanları hem de gurbetçilerinin yaşamında büyük karamsarlık yaratarak yaşamın dayanılmaz hafifliği içine sokarak yaşamı dayanılmaz hale getirtmiştir.
İktidarın tüm bu sorumsuzluklarını ,duyarsızlıklarını bu halk hak ediyor mu ? Bu haksızlıklar insan haklarına ve uluslararası antlaşmalara, sözleşmelere ve çağdaş hukuk anlayışlarına aykırı değil mi?
Bu toplumsal çürümelerin , ayrışmaların birleştirici gücü olan sanat eserlerinin kudretini ve bu gibi ihtiyaçlardan da İNSANLIK ANIT’ını yapma gereği bir ihtiyaç olmuşsa buna sahip çıkılmalıdır.Bölgenin toplumsal kalkınma hamlesi sosyo-ekonomik ve kültürel değerleri açısından bir bütün olarak görülmedikçe ve değerlendirilmedikçe mümkün olamaz.
Tüm Kars’ lıların birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları bu kültürel değerleri üzerinden ve laik demokratik çağdaş anlayışlarının insan ortak paydasında aynı yöne bakarak aydınlık yarınlarına yürüyecekleri inancını taşımaları halinde Kars gelişim sağlayacak , aksine 20-30 yılda bir bir saltık kent durumlarına düşürülerek özgüven yitimi ile gittikçe küçülecektir.
Bu günkü kendi yapısında var olan , ekonomik,kültürel değerlerini korudukça ve çağdaş anlayışları ile toplumsal duyarlılıklarını artırdıkça bu değerlere iç ve dış turizm katma değerlerini katabildikçe gelişim sağlanacaktır.
Yazımı Ernest Hemingway’ın ‘’Çanlar Kimin İçin Çalıyor?’Adlı romanın başına almış olduğu Ozan John Dome’nin mısraları ile bitiriyorum.
‘ Hiç kimse bir ADA,
Kendi başına bir bütün değildir;
her insan KITA’ nın bir parçası,
BÜTÜN’ ün bir bölüğüdür;DENİZ
Senin ya da dostlarından birinin Ev’ini,
Dağlık bir burnu , bir balçık toprağını alıp
Götürse AVRUPA o denli küçülür;
Herhangi bir kimsenin ÖLÜMÜ de
Beni eksiltir, çünkü ben insanlık’ la
İlgiliyim; öyleyse adam gönderip ,çanlar kimin için
Çalıyor, diye sordurma;Onlar Senin İçin Çalıyor.’’
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
vetheknurettinozturk@hotmail.com
Ankara,13.02.2011
Siteye yerleştirmeden kaynaklanan okuma sıkıntısı yukarıda çekti iseniz aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz.
Gazeteci ozan Sait Küçük'ün kağızmanlı ortopedik ressam Şahmettin TEPE ile röportajı:
http://kagizmangozlem.com/video.asp?videoID=55
NOT: BU YAZIM AŞAĞIDAKİ SİTE VE GAZETELERDE YAYIMLANDI,
1-KARS ÖLÇEK GAZETESİ VE İNT. SİTEİNDE,
http://www.haberolcek.com/makale/531/sanat-insanin-yasam-mucadelesinin-bir-olgusudur.aspx
2-SERHAT TV HABER BÜLTENİNDE VE SİTESİNDE,
http://www.serhattv.com.tr/haber/9240/sanat-insanin-yasam-mucadelesinin-bir-olgusudur.html
http://www.serhattv.com.tr/haber/8672/sanat-insanin-yasam-mucadelesinin-bir-olgusudur.html
3-KAĞIZMAN GÖZLEM GAZETESİ İNT.SİTESİ
http://www.kagizmangozlem.com/haber_detay.asp?haberID=332
4-DOĞU KÜLTÜR GAZETESİ,24.02.2011
http://www.dogukultur.com/
haberdetay.asp?ID=1616


Kars İnsanlık Anıtı

18.04.2011
Başbakan Erdoğan'ın 'Ucube'ye benzettiği 'İnsanlık Anıtı'nı yıkmak için ihaleyi alan firma iskele kurmaya başladı.
Dönemin Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu tarafından Sukapı Mahallesi Üçler Mevkii'ndeki 790'ıncı parselde heykeltıraş Mehmet Aksoy'la 'İnsanlık Anıtı' yaptırmak için anlaştı.
Şimdiki Belediye Başkanı AK Parti'li Nevzat Bozkuş'a göre kafeterya, çevre düzenlemesi ile 1.6 milyon liraya çıkan İnsanlık Anıtı'na, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu önce onay verdi. Ancak daha sonra SİT alanı içinde bulunduğu, Timurpaşa Tabyası üzerine kurulduğu gerekçesiyle heykelin yapılmasını uygun bulunmadı.
İnşaatı yarım kalan ve karşılıklı 2 kişiyi tasvir eden İnsanlık Anıtı'nı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ocak 2011 günü Kars'ta yaptığı mitingde 'ucube' diye nitelendirdi. Başbakan Erdoğan'ın kaldırılmasını istediği heykelle ilgili olarak Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un avukatı Turgut Kazan, İnsanlık Anıtı için verilen yıkım/kaldırma kararına karşı Erzurum 1'inci İdare Mahkemesi'nde dava açtı. Mahkemenin 7 Mart'ta yürütmeyi durdurma kararı vermesi üzerine Kars Belediyesi, Erzurum Bölge İdare Mahkemesine başvurdu. Mahkeme, 17 Mart'ta İdare Mahkemesinin verdiği kararı bozdu.
60 GÜNDE PARÇA PARÇA YIKILACAK
Kars Belediye Başkanlığı da anıtı kaldırmak için 8 Mart'ta ihale süreci başlattı. Parça parça sökülerek kaldırılacak heykelin yıkımı için yapılan ihaleyi 272 bin liraya Afşin İnşaat Şirketi aldı. Mülkiyeti hazineye ait parsel üzerinde bulunan yaklaşık 24.5 metre yüksekliğindeki 2 betonarme bloktan oluşan 'İnsanlık Anıtı' heykelinin kaldırılması için 60 gün süre verilen Afşin İnşaat, İstanbul'dan taşeron olarak Yamankont firmasını Kars'a gönderdi.
ÇOCUKLAR YIKIM EKİBİNİ TAŞ YAĞMURUNA TUTTU
Sukapı Mahallesindeki anıta iskele ve şantiye kurmak üzere bölgeye gelen firma çalışanları mahalle sakinleri ve çocukların tepkisiyle karşılandı. Firma çalışanlarına bir süre taş atan çocuklar, 'Anıtımızı yıktırmayacağız' diye bağırdı. Çağrılan polis, mahalle sakinleriyle görüşerek çocukları anıt çevresinden uzaklaştırdı. Polisin güvenlik tedbiri alması üzerine malzemeleri anıt önüne indiren işçiler çalışmaya başladı. Yamankont firmasının temsilcisi Ertuğrul Yaman, "Bugün anıtın iskelesini kurmak için geldik. Polis ekiplerinin gelmesiyle birlikte malzemeleri indirdik. İncelemelerin ardından anıta iskeleyi kurarak çalışmaya başlayacağız" diye konuştu. İşçilerin çalışmalarını izleyen mahalle sakinleri, anıtın yıkılmasına karşı olduklarını belirterek, yıkımın durdurulmasını istedi. |
Tacettin DURMUŞ / ÖLÇEK