
ZÜMRÜD-Ü ANKA SİMURG
İbranice“Anak”, uzun boyunlu dev, gerdanlık takmak, boğmaktan. Mitolojik bir dağ olan Kafdağı’nda yaşadığına inanılan mitolojik bir kuş. Batı’ da M. Ö. V. yy’ dan itibaren mitolojik anlatımları başlayan Anka kuşu Hıristiyanlıkta yeniden dirilmenın sembollerınden biri olarak görülmüştür.
Araplar arasında Anka hikayesi Semender ile karıştırılır. Semender de bazen kuş olarak tasvir edilir. Çin mitolojilerinde dans ve müzığın icadıyla ilgili bir kuş olarak tasvir edilir. İran mitolojisinde Simurg’un yeri Kafdağıdır. Hem ruhun ölmezliğinin hemde yeni yılın simgesi olarakda düşünülür.
Kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar, Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş.
Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş… Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe, onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelmişler. Toplanan kuşların arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri varmış. Amaçları, padişahsız hiç bir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir padişah seçmekmiş.
Hüthüt söze başlamış ve Hz.Süleyman’ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların Simurg adında bir padişahları olduğunu söylemiş. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun “bize bizden yakın, bizimse uzak” olduğumuzu anlatmış. Simurg’u arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların hepsi de hüthütün peşine takılıp onu aramak için yollara düşmüşler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan kafdağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmaları gerekiyormuş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Zamanla yorulup, düşenler ve hastalananlar olmuş.
Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varıp “kendilerince geçerli çeşit çeşit mazeretler söylemeye” başlamışlar.
Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş –oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış-;
Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş;
Balıkçıl kuş bataklığını;
Dudu kuşunun arzuladığı abıhayatmış;
Tavus kuşunun amacı cennet;
Kazın mazereti su;
Kekliğin aradığı mücevher;
Hümânın nefsi kibir ve gurur;
Doğanın sevdası mevki ve iktidar;
Üveykin ihtirası deniz;
Puhu kuşunun aradığı viranelerdeki defineymiş…
Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici cevaplar vermiş. Simurg’un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatmış. Hüthüt şunları söylemiş:
Simurg, apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatimiz kalmadı.
Onun güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O, yüce lûtfuyla bir ayna icat etti.
O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
Yedi vadi üzerinde uçtukça sayıları anbean azalıyormuş. Hüthütün bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg’u aramak için yola koyulmuşlar.
VADİLER MERHALELER
1.Vadi İstek
2.Vadi Aşk
3.Vadi Marifet
4.Vadi İstigna
5.Vadi Vahdet
6.Vadi Hayret
7.Vadi Yokluk (Fenâ)
BEKÂ (Ebedilik)
Yedi vadiyi aşana kadar, kimi yorulduğu için çeşitli mazeretlerle kafileden ayrılmış, kimi ya yem isteği ile bir yerlere dalıp kaybolmuş, ya aç susuz can vermiş, ya yollarda kaybolmuş, ya denizlerde boğulmuş, ya yüce dağların tepesinde can vermiş, ya güneşten kavrulmuş, ya vahşi hayvanlara yem olmuş, ya ağır hastalıklarla geride kalmış, ya kendisini bir eğlenceye kaptırıp kafileden ayrılmış.
Kaf dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki, Simurg Anka, "otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi de Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş .
30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculukmuş.
Kuşlar Simurg, Simurg da kuşlarmış.
Görünen otuz kuş, Simurg’un kendileri olduğunu anlayınca; Artık ortada ne yolcu kalmış, ne yol, ne de kılavuz... Çünkü,
''hepsi BİR’miş.''
(alıntı )