ÖĞRETMEN HÜSEYİN ÖZAYDIN
KARANLIĞA BİR MUM YAKTI
AYDINLATMAK İÇİN
KARANLIKTA YOK EDİLDİ
Iğdır-tuzluca ilçesinin Yukarı Çıyrıklı köyü tanınmış ailelerinden Ali Eşref’in oğlu Kurban Ali ÖZAYDIN ile Gaziler bucağının tanınmış ailelerinden Meşhedi Mehmet Hüseyin’in kızı Hayrunnisa ÖZTÜRK görücü usulu evlenmelerine rağmen mutlu birlikteliklerinden Abbas Ali, Behman, Haydar, Behrem, Mehmet, Settar,iki çocuk bu arada doğumlarından sonra isim almadan ölmüşler, Hüseyin, Ahmet ve Himmet adlarında on bir erkek çocukları olmuş ailenin ekonomik uğraşılarının büyük çoğunluğu hayvancılığa dayalı olduğu için bu uğraşılarında insan gücüne gereksinim fazla olduğundan ve diğer taraftan eğitimin fazla yaygınlaşmamasından HÜSEYİN oluncaya kadar çocukları ilköğretimden sonra eğitimlerine devam edememişlerdir.
Anne –baba karar almışlar bundan sonrakileri sonuna kadar okutacaklardı.
Aile her yaz aylarında hayvanları ile birlikte yol iz olmayan dağları aşarak Ağrı il sınırına yakın DAHOL yaylasına giderler çadır kurarak çoluk çocuk sonbaharın soğukları başlayana kadar orada hayvanlarını otlatıp ürettikleri hayvansal ürünleri ile tekrar kışlakları olan köylerine dönerlerdi.
Bu serüven böyle devam ederken 1946 yılının yine yaz aylarının birinde koyunlarını sağarken anne Hayrunnisa’nın doğum sancıları başlar.
Komşu kadınlar anne’yi çadıra alırlar.
Doğa’nın ayrıcalıklı yüce varlığı olan diğer insanlar gibi o da anasının rahminden insan olarak toprağa düştü .Bu toprağa düşüş öyle sıradan bir düşüş değil ,bir volkanın patlayışı larvalarının yeryüzüne dağılışı gibi bir ses ,bir ses ki,dağ taş yankılandı,tüm obaya yayıldı.Kara kara bulutlar boşaldıkça boşaldı,çocuğun sesi gök gürlemesine karıştı,dağ taş,oba inim inim inledi,her taraf sel su,peşinden tüm obayı bir baştan bir başa büyük bir gök kuşağı sardı.
Ağabeysi koca Haydar , yengesi Nazeni şaşırıp dona kaldı.Hiç böyle bir doğum görmemişlerdi
Koca Haydar ‘’bu neydi böyle yarabbi’’dedi.
Nazeni ‘’bu neydi böyle ,hayırdır inşallah’’dedi.
Komşular ‘’hayır dır ,inşallah’’dediler.
Nazeni ile Haydar’’bunda bir şeyler var’’dediler.
Anne çocuğunun doğumunu başarmış ,çok kan kaybetmişti,gittikçe bitkinleşiyordu.Yaylalar doktorsuz ve ebesiz olur,orada ya doğa ya da insan galip gelir.Kim güçlü ise o yaşamını sürdürür.Bu sefer anne ve çocuğu galip gelmiş yaşama merhaba demişlerdi.
Adını birkaç gün sonra koydular. Çünkü baba oğlunun doğumundan habersizdi, Anne doğum sancısı ile kıvranırken o köyde kendileri ve hayvanlarının yiyeceği için kan ter içinde mahsulün hasat işleri ile uğraşıyordu.
Anne çocuğunu çadırda emzirirken köye haber yolladılar , babasına müjdelediler.Babası köydeki işlerini bitiremeden yaylaya döndüğünde karısı çocuğuna ninni söylüyordu.
‘’uyusun da büyüsün oğlum
Köyümüze öğretmen olsun
Yanımdan hiç ayrılmasın ninni….’’
Babası adını HÜSEYİN koydu . Bir de en gözde koyunundan kurban kesti, kurban etinden obadaki komşularına dağıttı.Herkes ‘’analı babalı sağlıcakla büyüsün’’ dediler.
Yıllarca HÜSEYİN anasının kucağında DAHOL yaylasına gitti. Kuzular otlattı,ev ve tarla işlerinde aileye yardımcı oldu.HÜSEYİN büyüdükçe her şeyi araştırıyordu.Bir gün tarlalarında susuzluktan oluşmuş çatlakları bir çubukla ile kapatırken,babası sordu oğlum ne yapıyorsun ‘’yağmur yağarsa çukurlardan akıp gitmesin’’diye cevap verdi.
HÜSEYİN her büyüdüğünde bilinçleniyor ,köylerinin sorunları ile ilgileniyordu.Bir gün tarlalarında ki çukurlara baktı,köylerinin güneyini bir baştan bir başa yalayarak geçen koca Aras nehrine baktı,köylerinin doğusundan Arpaçay ilçesinden akıp Aras nehrine dökülen çaya baktı,köylerinin güneyindeki koca TEKELTİ dağının yeşilliğine baktı,köylerinin kuzeyindeki yüksek tepedeki ziyaret denilen yere baktı kocaman ağaçlar,yemyeşil tepe ,şaşırdı,bu kadar suyun ve yeşilliğin ortasında bu köy bozkır olamaz ,susuzluktan toprak çatlak çatlak olamaz dedi.
O zamanları lisede okuyordu. Köylerinin Aras nehrinden sulanması için sulama kanallarının yapılması ve Aras kenarındaki toprağın Arasın azgın selinden kurtulması için set çekilmesi gerektiğini, eğer bunlar yapılırsa hem ziraat gelişecek hem de köy cennet gibi yemyeşil olacak düşüncesi ile ilgili yerlere defalarca dilekçeler yazarak girişimde bulundu .Köy ihtiyar heyetinin il bazındaki tüm başvuruları,Ankara’ya kadar gidilerek millet vekilleri ile tüm görüşmeleri sonuçsuz kalıyordu.Çünkü Yukarı Çıyrıklı Köyü aydın bir köy ve Mustafa KEMAL ATATÜRK’ün ilkelerine bağlı ve sağ partilere taviz vermeyen hep muhalefet olduklarından kasıtlı olarak iktidar bu köye ilgi göstermiyor ve hizmet getirmiyordu.
Aras nehri boyunca tüm tarlalarda çeltik ekiliyor ,çok iyi de verim alınıyordu.Bu tarlaları koruyan bir set olmadığı için ilkbaharın yağan yağmur ve yüksek yerlerden eriyen kar sularından oluşan azgın selden nehir yatak değişiriyor ve tüm ekili çeltik tarlalarını yok ediyordu.Bu yerlerde çeltik ekimi çoğu zamanları doğanın insafına bağlı oluyordu.Çeltik ekimi bir daha ki mevsim tekrar yatak değiştirirse tarlaların taşları ayıklanarak erozyondan geride kalan toprakla yapılabiliyordu.Çünkü köyün en sulak yeri bu Aras kıyısıydı.Çeltik üretimi susuz yapılamaz.Köylülerin bu çilesi böyle devam ederken kasıtlı olarak Atatürk’çü olan bu köyün cezalandırılması HÜSEYİN Hocayı çok üzüyordu.
(KUCAĞINDA ÇOCUKALARI OLAN HÜSYİN HOCADIR.)
HÜSEYİN HOCA ‘nın gittikçe toplum bilim felsefesi ve sınıf bilinci gelişiyordu.HÜSEYİN HOCA doğumu ile birlikte kurulan DP tarafından Kemalist devrimlerinin yozlaştırılarak tüketildiği ve özgür bireyin ümmet toplum stratejisi ile köleleştirildiğini ve tekrar ABD emperyalizminin mandası haline getirilmeye çalışıldığını n bilincindeydi.
HÜSEYİN HOCA, köylülerini toplumsal sağlıklı yaşam,teknik ziraat ve hayvancılık,demokratik yaşam konularında devamlı aydınlatma mücadelesi içinde iken,bazı çevreler rahatsız oluyor ve onu gözden düşürmek için komünist yaftası vurmaya çalışıyorlardı.
Tuzluca ilçesinin Pirli köyü ilkokulunda öğretmen iken ‘HÜSEYİN HOCA öğrencilerine komünistlik öğretiyor ‘diye iftiralarda bulunuyorlar. Jandarmalar tarafından savcılığa getirtilir.Hoca’nın isteği üzerine öğrencileri de savcılığa getirtilir.Her bir öğrenci elinde T.C. Anayasa kitapçığı ile savcılıkta anayasadan maddeler okurlar.’’öğretmenimiz bize bunları öğretiyor,öğretmenimizi çok seviyoruz’’söylerler.HÜSEYİN HOCA ‘’eğer bu öğrettiklerim anayasamız, ATATÜRK ilke ve devrimleri komünistlik ise ben de komünistim ‘’diye savunma yapar ve tahliye edilir.
HÜSEYİN HOCA’nın kardeşi Eğitimci şair ve yazar AHMET ÖZAYDIN’ın ‘’ARASIN TÜRKÜSÜ’ adlı şiir kitabında ağabeysi Hüseyin’in acılı anısına yazdığı şiir ile HÜSEYİN HOCA’nın öğrencisi TURGUT KAL’ın öğretmeni hakkındaki düşünceleri ;

Soldaki,Hüseyin Hocanın abisi Şair Ahmet ÖZAYDIN
Sağdaki,benİm
BEN PİRLİ KÖYÜNDEN TURGUT KAL
Ben Pirli köyünden Turgut Kal
Çatlak toprak suya hasret
Suya hasret bağ bostan
Suya hasret davar mal
Yürür ova onunla,
Yürür
Devran, yürür can.
Beynime ilk özgürlük tohumunu o ekti
Karanlığı ortasından biçerek
Al-yeşil şafaklara ,
Mavi aydınlık kavşaklara
O götürdü beni.
Bir yapı ustasının ağır işlek elleri ,
Mahpus cigarasındaki dost ezgileri gibi
Onun türküleriyle kavruldum.
Uzun kıvrık kirpikleri ardından baktı:
‘’Ne Everest’in yüksekliği
Ne okyanus derinlikleri ölçüsü değil bilginin
Bunların hepsi,evet hepsi
Gözlerimizi boyamak
Ve unutturmak içindir sorunlarımızı.
Şimdi alın bir kalem
Zeytun kızın türküsünü çizin
Kara buğday tanesine gülüşünü
Dağdan aşağı sırtında şelesiyle
Üç büklüm yürüyüşünü
Sabah alaca karanlıkta
Başa ferman düşünü çizin’’dedi.
Sonra , sol eli cebinde tahtaya döndü
Usta bir terzi gibi
Kara tahtayı tam ortasından
İkiye böldü
‘’Burada kurt ,burada kuzu’’
1970’de kara bulutlar yurdumuzu sarmıştı .Fabrikalarda işçiler,yüksek okullar da öğrenciler,aydınlar kıyılıyor,memurlar sürülüyor,temel gıda maddelerinde spekülasyonlarla yaratılan kıtlık,fırsatçıların iftiraları günden güne artarken bölgemizdeki feodal çelişkilerden doğan hesaplaşma neticesi HÜSEYİN HOCA’nın bir kulağını dişlemişti kör Kıyas.
Eğitimci şair ve yazar AHMET ÖZAYDIN’ın ‘’DENİZLERİN TÜRKÜSÜ ‘’adlı şiir kitabında bu olayı ‘’TELEFONDAKİ SES ‘’adlı şiiri ile şöyle anlatıyor.
TELEFONDAKİ SES
1970,Emek Oteli
Sabah saat beş
Koşarak iniyorum merdivenleri
Kara kocaman telefon
Telefondaki ses onun sesi
Kulağımı kopardı kör kıyas
Iğdır’da hastanedeyim.
İşte bir yaşamı bitiren haber
Bir daha düzelmeyen ve
Kendini bitiren insan
Eylül 1970
Tuzluca ,sabah dokuz
Dağlardan, köylerden toplanmış bir sürü
Gözü dönmüş
Saldırdılar üstümüze , yumuldular pervasızca
Sonra jandarma sardı dört yanımızı
Dört duvar arasından faşistlerin
Höykürmeleri
Alkışlanıyordu.
Yüreğim değirmen taşında ezilir gibi
Yüreğim durmadan kanıyor
Bu sersefil anlar takılınca usuma
Pırpır eder hücrelerim
Utanırım.
Doğa’nın ayrıcalıklı bir yüce varlığı olan bu insanın artık gururu rencide edilmişti.Bu toplumda yaşamanın anlamsız olduğu huzursuzluğunu kendinde bulan HÜSEYİN HOCA bir süre sessiz yalnız başına kalır.Düşünmeye dalar.İnandığı toplum bilim felsefesi onda yaşam aşkını yeniden doğurur.doktora gider.Bacağından alınan bir parça adale ile dişlenmiş kulağına estetik ameliyatla kavuşur.
Kendi köyü Yukarı Çıyrıklı köyü ilkokuluna tayın yaptırır .Eski baba evini onarır,karısı ve çocukları ile birlikte bazen mutlu bazen mutsuz bir yaşam sürmeye çalışır.Toplumsal çelişkiler onu aşırı derece huzursuz etmeye tekrar başlar.Askeri faşist diktatörlüğün,tüm toplumda yarattığı korku imparatorluğu paranoyası ,örgütsüz bırakılan kitle,kapatılan demokratik kurumlar,en ağır bir şekilde cezalandırılan sol ve Atatürk’cü gençlik,Deniz ,Hüseyin ve Yusuf’ların idama mahküm edilişleri,yok edilen demokrasi ve özgürlükler,paylaşımcı ve dayanışmacılıktan uzaklaştırılan böyle bir toplum HÜSEYİN HOCA’yı yalnızlaştırarak duygusallıklarının esiri etmiş,hiç alışık olmadığı alkolün müptelası olmaktan kendini kurtaramamıştır.Sıkıntıları giderek artarak devam ederken sık sık ilçeye içkili lokantaya gider olmuş ,bu yolda arkadaşlar edinmiştir.
Güzel oturaklı konuşması hoş sohbeti çok kişinin hoşuna gider. Onunla sohbet için içkili ziyafetlere davet edenler gittikçe çoğalır Bu çevre bu yaşam onu aşırı derece de rahatsız edince İZMİT ilinin bir köyüne tayın yaptırmasına rağmen alkol peşini bırakmaz.Oradan bir yıl sonra tekrar Tuzluca merkez Atatürk ilköğretim okuluna tayın yaptırır.Hüseyin hoca’yı bu hale düşüren düzen onunla uğraşmaktan vazgeçmez,hep göz hapsinde takip eder.Çocukları ve eşi çileli kendisi perişan .Bunun bilincinde olmasına rağmen yozlaştırılan harap olmuş yaşamı daha cazip geliyordu ona.
Dönüşü olmayan bu yaşamı onu bitirirken ‘’bu yaşamımla size mutluluk veremem ‘’diyerek karısından ve çocuklarından ayrılır. Nafaka bağlanması için karısından resmi olarak boşandığı halde yine onların özlemi ile yanıp tutuşur. Çocuklarının maddi sıkıntı çekmemeleri için karısına Kars belediyesinde memurluk işi ayarlar.Onları Kars’a yerleştirdikten sonra kendi tayınını Balıkesir’in bir köy okuluna yaptırır.
Hüseyin hoca alkol tedavisi için birkaç kez karar vermesine rağmen başarılı olamaz.hoca çok yetenekli ve yaşamı seven bir öğretmendi..Küsmüştü bir kere hayata.
HÜSEYİN HOCA Kemalist devrim felsefesini benimsemiş birisiydi .Onun için Kemalist düşünce ve felsefeden çok şeyler bekliyordu,ailesinin ve köylülerinin yaşadığı feodalizm zulmü onu çok üzüyordu.Bizim toplumumuz feodalizme ve emperyalizme tekrar mahküm edilmek için mi devrimler yaptık diyordu.Yozlaştırılan CUMHURİYETİN temel ilkeleri ABD emperyalist işbirlikçileri feodal kompradorun yönetimleri ATATÜRK’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğin cezalandırılmasında Hüseyin hoca ‘da nasibini almış geleceğe olan umutlarını tüketerek yok edilmiştir.
HÜSEYİN HOCA 18 yıl köy çocuklarını eğitti, yetiştirdi.Bu köy çocuklarının çoğu yüsek okullardan mezun oldular.Devletin önemli kademelerinde görev yaptılar ,yapıyorlar.Onun hiç sönmeyen yaktığı mum etrafını aydınlatmaya devam ediyor.Hani bir söz var.’mumun ışığının kendisine faydası yok ama etrafını aydınlatıyor.Onun köylüsü aydınlandıkça HÜSEYİN HOCA’nın toprağı bol ışıklı olacaktır.
HÜSEYİN HOCA 7 KASIM 1981 tarihinde Balıkesir’de bir otelin alt katındaki kahvehanede başı avuçları arasında çocuklarına büyük özlem duyarak duygusal hal yaşarken yaktığı mumun köylülerinin aydınlık yarınlarını düşünmüş mutlulukla yaşamına son vermiş olabilir. Benim bu halimi görenler Hüseyin hoca bir gün intihar eder diye düşünebilirler diyordu bazen Ama çoğu zamanlarında ‘İntihar zayıf insanların işidir ‘ diyen bir insanın intihara karar vermesi mümkün müdür? Bilemiyoruz.Otelin üçüncü katından gündüz öğle vakti caddeye kim attı,kendisi mi karar verdi.Kardeşleri hiçbir ip ucu bulamadılar.Tabuta koyup getirdiler Tuzluca’ya .Babasına kardeşlerine yığın yığın insanlar geldiler baş sağlığına. ATATÜRK gibi bir insandı, yazık oldu hocaya bir dahiydi hoca Allah rahmet deyip bağışladılar.Resmi kaldı.adı kaldı bir de yaktığı mum kaldı hafızalarda .
HOCA
Öyle perişan
Öyle sefildi ki
Gözleri öyle büyümüştü ki,
Dünya
Dünyayla insanlar
Tüm canlı
Cansız varlıklar
Kaybolmuştu
Gözlerinin
Gittikçe
Büyüyen
Kör karanlığında
Birden bire
Sönmüştü
Gözlerinin ışığı
her şey kaybolmuştu
Birden
Bire.
Karanlık
Basamak
basamaktı
Basamaklardan
Yükseliyordu
Adımları
gözlerinden
Daha büyüktü.
Göremediği
Bilmediği
Dur
Diyemediği
Bir şey
Kör karanlığın
Basamaklarından
Yükselmesine
Yardımcı
Oluyordu.
Basamağın sununa geldiğinde
Bakmak istedi
Aşağıya
Göremedi
Aşağıyı
Olanca gücüyle bağırdı
Yüreği
Parçalandı
Ruhu
Karardı
Tüm bedeni tutuştu
Yandı
Yandı
Kül
Oldukça
Söndü
Söndükçe
Rüzgar
Külünü
Savurdu
Havaya
Tozla
toprak’la
Kayboldu.
HÜSEYİN HOCA’nın o hiç sönmeyen yaktığı mum köyünü öyle aydınlattı ki,büyük göç yaşamasına rağmen tüm erkek ve kız çocuklar okudular.Aydınlıktan ve güneşten yana olan bu çocuklar köylerinde yaşamlarını sürdürmemelerine rağmen hocadan devraldıkları demokratik mücadele bayrağı ile direnerek köyün tarımsal sulama kanallarını yaparak ARAS’ın nimetlerinden faydalandılar. Başta kayısı ve elma olmak üzere her türlü meyve bahçeleri, her türlü sebze ekim alanlarını köyün geçim kaynağı haline getirdiler.O çeltik tarlalarını ARAS’a set yapılarak kurtardılar.Çeltik ekiminden vaz geçerek o tarla yerlerinde oluşan kocaman göl,yeşeren boy boy bol sazlıklar göçmen kuşların üreme merkezi haline geldi,500’ün üzerinde kuş türü üzerinde kuş bilimcileri araştırmalarını yapmaktadırlar.Burada oluşan kuş cennetindeki göçmen kuşlar Afrika ile Y.Çıyrıklı köylüleri arasında bir kardeş köprü kurdular.
O bozkır olan köyden eser kalmadı yemyeşil bir köy oldu. Eski kerpiç evler yıkılarak yeşillikler içinde taş ve betondan modern evler yapıldı. Büyük şehirlerde yaşayan Yukarı Çıyrıklı Köylüleri köylerinden kopmadılar, Kendilerine yazlık evler yaparak yaz tatillerini birlikte paylaşarak geçirmektedirler. Kars-Iğdır anayoluna bağlı olan çamurlu köy yolu asfatlandı ,köy içine parke taşı döşendi. Tertemiz ve yeşilliklere bürünen köy Hüseyin Hocanın özlem duyduğu sosyalleşerek ve demokratik gelişme göstererek tam bir köy kent haline getirildi.
Bu gün y.çıyrıklı köyünden Hüseyin Hoca’nın okuttuğu onlarca yüksek tahsilli bürokrat var. Bu okuyan insanlar köyü güneş gibi aydınlatmaktadırlar .
Aydınlıktan, barıştan, kardeşlikten paylaşarak yaşamaktan yana olan HÜSEYİN HOCA hep anılarak yaşatılacak ve onun demokrasi mücadele çizgisi sürdürülecektir.
Şair ve yazar Ahmet Özaydın’ın ‘DENİZLERİN TÜRKÜSÜ ‘adlı kitabından bir şiir ile yazımı noktalıyorum
ANILAR’DAN
Dahol Yaylasında çiçekler açtı.
Sular gürül gürül,
Ömürden yana.
Dahol Yayla’sında karlar eridi
Şakıdı dereler,
Gönülden yana.
Dahol Yayla’sını sisler bürüdü,
Uludu köpekler
Hayından yana.
Dahol Yayla’sında kara bir çadır,
Sallanır direği,
Kahırdan yana.
Dahol Yayla’sında mor koyunlar var,
Açılır içtenliğe,bahara
Kocaman yürekler barıştan yana.
NUR İÇİNDE YATSIN. ÜZERİNE YILDIZLAR YAĞSIN
.HÜSEYİN HOCA’YI SAYGILARIMLA ANIYORUM.
ALLAH RAHMET ETSİN.
Veteriner hekim Nurettin ÖZTÜRK
vetheknurettinozturk@hotmail.com