
ÖLÜMSÜZLEŞMENİN TORPİLİ YOK
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK
Evrende var olan tüm varlıkların ; doğa ve toplumun diyalektik gelişim ve değişim yasalarının bir sonucu olarak , varlılıkların da var olan enerji potansiyelleri ölçüsünde varlılıklarını sürdürmelerine yaşam ,başka bir duruma geçişleri ise ölümdür…
Doğanın diyalektik gelişim ve dönüşüm yasalarına bağlı olarak ölüm bir varlığın(enerjinin) yok oluşu başka bir enerjiye dönüşümüyle bir başka yaşamın doğuşudur…
Yaşam ile ölüm ; doğa ve toplumun diyalektik yasalarının insan, doğa ve toplumların yapısındaki zıtların birlikteliği, zıtlar arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin bir mücadelesi olarak nicelden nitele doğru akıp giden bir süreçler zincirinin olgularıdır…
Canlı-cansız varlık var olduğu süreç içerisinde yani yaşamından yok oluncaya kadar iki zıt uzlaşmaz çelişkiyi yani ölümle yaşamı birlikte götürmektedir ; biri diğerini yok edinceye kadar…
Yaşamla ölümün yapılarındaki şeyler çok karmaşık bir dizi çelişkiler yumağı içinde nicelden nitele akıp giderken diyalektik yasaların işlevlerini durdurmak mümkün değildir…
Ölüm yaşamın içinde ,yeni bir yaşam da ölümle doğar…Aynı bir şafağın ağarması ile karanlığın yok olması gibi…
Hiçbir şey sonsuz değildir…
İnsan yaşamı gibi; toplumlarda da ilkel –köleci-feodal-kapitalist-sosyalist-komunist toplum yapıları …vs şeklinde nasıl birinin yapısı içinde bir ileri toplumsal yapı tüm zorbalıklara rağmen birinin nicel değişimleri sonucu nitel dönüşümü ile yok olmuşsa; eski yaşanmış toplum yapısı bir daha toplum yaşamında olması imkansızdır…
Tabii burada toplum yapılarının bilimsel bilinen tarihsel süreçteki sıralanışına dikkat çekilmiştir… Bu sıralanışta yaşanmamış toplumsal yapılar da tarihsel süreç içinde yaşanarak diğerleri gibi diyalektik yasaların zorunlu değişim –dönüşümünden nasiplerini alacaklardır…
‘‘yaşam ve ölüm’’, ’’ölümsüzlük üzerine’’ başlıklı yazılarım da ölümün insan üzerindeki sosyal ve psikolojik etkilenmelerine ilişkin yorumlarımı yapmaya çalışmıştım…
İnsanlık bilimsel düşüncenin şafağına kadar ölümsüz olabilmek için hem manevi hem de maddi yaşam dünyalarında ilkel ve feodal düşünce ile dinsel düşünceleri yeterliliğinde , ölümsüzlük iksirleri arayışları, öldükten sonra tekrar diriliş inancıyla mezarlarına gömülmesine , mezarlarının yerine, inşasına ve görünümüne kadar toplumdan topluma değişen inanç ve kültür değerlerinin gittikçe farklılaşması sömürü toplumlarında ölümsüzleşmeye farklı bakış açısı getirmiştir…
Krallar kendilerine tanrı sıfatı vermiş tüm halk onun kulu ve kölesi olarak binlerce zaman süreci böyle devam etmiştir…
Yaşadığımız çağda bilimsel düşünceye sahip olmasına rağmen insanlık kapitalizmin sömürü çarkı içinde sermayenin kölesi durumunda ve köleliğinin ayırdına varamadığı bu hali yaşam enerjini ölüm lehine yok etmektedir..
Sermaye düzeni kapitalizm ve din tacirleri ölümden sonra yeniden dirileceği dinsel inancı tilki kurnazlığıyla sermayeye hizmet ahiretine hizmet anlayışına evrilmesi çabası içinde kardeşi kardeşe kırdırtmaktadırlar…
Üretim ilişkilerine paralel olarak sosyal ilişkileri geliştikçe insanlık bilimsel ve akılcı düşünceye sahip oldukça özgürleşerek yaşamla ölümün ve köle ile insan olmanın ayırtına vararak egolarının esareti altındaki onursuz bir yaşamla toplumsal diyalektiğin zorunlu yasalarına karşı ölümden sonra ölümsüzleşmenin imkansız olduğunu göstermiştir…
Nice krallar yüzyıllarca nice kölelerin ölümlerine inat inşa ettikleri sarayları ve tahtlarını bırakıp gitmişler, lanetle tarihin kara sahifelerine gömülmüşlerdir…
Hiç bir kölesi, sarayı,tahtı olmayan insanlar duyarlıkları ile her çağda diri diri yakılmaları ve derilerinin diri diri yüzülerek yok edilişlerine inat özgür düşünceleri ve onurlu dik duruşları ile onurlu insanlık yaşamına ışık olmuşlar ve insanlık tarihinin beyaz sahifelerinde ölümsüzleşmişlerdir…
Ankara,21.01.2013
Veteriner Hekim Nurettin ÖZTÜRK